11 Temmuz 2015 Cumartesi

Murat Uyurkulak - Har

"Çok, lakin tektik. Yalnız, lakin kalabalıktık."

Har, Murat Uyurkulak'ın Tol'dan sonraki kitabı ve şahsi kanaatimce Tol'u döver. Tol'u çok beğenmiştim halbuki. Ama Har bir başka güzel olmuş ya da bana daha çok hitap etti de diyebiliriz.

On altı babdan oluşan, Bursa'dan Adana'ya on altı ağıt yakarak biten Bir Kıyamet Romanı bu. İki bölümden oluşuyor: Ahd-i Mazi ve Ahd-i Müstakbel. Şimdi bu iki bölümün üzerimdeki etkilerini size anlatmaya çalışacağım. Hadi bakalım.

Bir okur değil de boksör olduğunuzu düşünün. Bu kitabın ilk bölümü idmanlar. Çok güzel bir kurgusu var. Bir bölümde baş karakterimiz Numune'ylesiniz, bir bölümde melekler katında ki melekler de kafaları güzel, kendileriyle dingilli mingilli konuşan varlıklar. Kısa kısa bölümlerle bir yerdesiniz bir gökte. Hızlıca ilk bölüm, yani idmanlar bitiyor. Gülüyor, eğleniyorsunuz. Sonra ikinci bölüm başlıyor. Maça çıkıyorsunuz yani. Yavaş yavaş ısınırım derken dayak yemeye başlıyorsunuz. Kitap sizi yumruk manyağı yapıyor ve ringden sizi süklüm püklüm alıyorlar. Az biraz abartmış olabilirim, olsun.

Kitaba ilk başladığımda üslubu yine kendini çok belli ediyor dedim yazar için. İlginç kelime seçimleri var ama anlaşılır kelimeler. Bir çeşit tekerleme gibi. Kitap ilerledikçe bol bol diyalog okumaya başlıyorsunuz, yani dil günlük konuşma seviyesine iniyor ve kitap da hızlanıyor haliyle. Ardından ikinci bölümde sanki seyir biraz değişiyor ve rüzgarı da arkasına alan kitap üstünüze üstünüze gelmeye başlıyor.

Bu arada tabii ki bahsetmeden olmaz, kitaptaki isimler 'farklı'. Büyük A, Tefail, Numune, Onüç(ler), Xırbolar, Başşal, Netamiye ve tabii ki Yamuklar. Bunların hepsi referans isimler ama bunu kitabı okudukça, sayfalar ilerledikçe anlıyorsunuz ve kitaba daha bir sıkı sarılıyorsunuz. Ben tabii ki uzman değilim; ancak kitapta yaratılıştan yaratıcıya, yaratılanlara, oradan ülkelere ve dillere, tabii ki ülke içi sorunlara, kardeşliğe, kardeşin kardeşe kırdırılmasına dair çok güzel laflar ve tespitler var. Tabii ki yine Tol'da olduğu gibi gerekli siyasi makamlara da ağzını açıp gözünü yumma durumu da var. İşte bu yüzden Murat Uyurkulak çok güzel bir yazar ve okunmayı kesinlikle hak ediyor. Zaten güzel bir adam olmasa kitabı Turgut Uyar'ın dizeleriyle bitirmezdi.

Çağdaş Türk Edebiyatı içerisinde sayabileceğimiz eserleri yorumlarken biraz geriliyorum aslında. Daha doğrusu yazarı veya şairi halen yaşayan eserler hakkında yazmaktan biraz hımmm, nasıl demek lazım, haz almıyorum. Yahu adamlar hayatta, yaşıyorlar, cevap verebilirler. Hahaa, hiç işime gelmez. Şimdi burada Murat Uyurkulak'ı yerecek bir fikrim yok ama olsa rahat rahat yazamayacağım gibi. Anlatabiliyor muyum? Halbuki bir Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında, bir Orhan Veli hakkında günlerce methiyeler dizebilirim. Bunu şunun için söylüyorum. Kitap yazmak çok zor (oha, ne alakası var, di mi). Ben bu yüzden yazamam gibime geliyor işte. Yazsam bile ben öldükten sonra yayımlansınlar. Off, düşündüklerimle şuraya yazdıklarım arasında neredeyse hiçbir alaka yok. Anlatamadım. Daha fazla kendimi rezil etmeden bu paragrafı lağvediyorum.

Har, Bir Kıyamet Romanı, 2002-2005 arasında Diyarbakır-İstanbul dolaylarında yazılmış. 2006'da basılmış ve ben 2015'te okudum. Çok erken. Bu kitap ileride daha da değerlenir. O değil de kim bilir biz öldükten sonra ne yazarlar, şairler gelir bu diyarlara. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet'in hiç Dostoyevski okuyamaması gibi. Bu arada dün, alemin gelmiş geçmiş en zeki adamlarından Nikola Tesla'nın doğum günüydü. Onu da saygıyla analım ve daha fazla sapmadan yazıyı noktalayalım. Büyük A'ya emanet, kendinize mukayyet olun. Sağlıcakla...
  • Kuyruğu bu kadarcık hikâyeyle düğümlenebilecek hayat bulursanız, bana da getirin, yaşayayım.
  • Zamanın latif bir rüzgâr, hakikatin nazif bir yaprak olduğunu idrak ettiyseniz, hem vakit çabuk geçerdi hem de anlattığınız hikâye güzel olurdu.
  • "Çünkü hakikat boş bi kâğıttan ibarettir, yanıverir..."
  • Hakikatin yerine hakiki olmayanı koymak ne kadar da zordu. Zor, ama bir o kadar da zevkliydi. Bir kez hakikat hudutlarını aştığında, akıl zehir gibi işlemeye başlıyor, kelimeler tuhaf bir kudret ediniyordu. Zira kelime, artık kelimeden fazla bir şey olduğunu biliyordu.
  • "Hoş görmek de bir aşağılama türüdür. İnsanları hoş gören, aynı zaman da hor da görüyordur."
  • İnsanın ruhuna erişeceksen, deliğinden değil yarasından gireceksin.
  • Bir şişman için, bir sakat için en katlanılmaz hal, lanetli bir aynanın karşısında oturmak...
  • Bazen, bir umutla, içinde yaşayan canlının sağlam ve zinde bacaklara sahip olduğunu hayal eder. Uygun bir anda, sözgelimi derin bir sarhoşluk anında, gövdesinden kurtulup ışık hızıyla koşmaya başlayacağını sanır. O böyle firar edince geriye kalan kılıf, boş bir çuval gibi yığılacaktır yere, bir anda karışacaktır toprağa, havaya, salona...
  • Tiksinti... Öyle olur, acıdığına öfke de duyarsın, netice tiksintidir.
  • Tuhaf biri, çünkü hiç tuhaf görünmüyor. Sadece işini yapıyor,...
  • "Bi panzer görünüyo sokağın ucunda, kan sığmıyo, panzer nasıl sığıyo bu sokaklara..."
  • "Ölüyo ninem, ne güzel, ölmiycek hiç bi daha..."
  • - Tamam, peki, onu geçelim... Bari şunu söyle, esmer mi Güzel?
    - Bilmiyorum abi...
    - Nasıl bilmezsin lan...
    - Sevmekten dikkat etmemişim abi...
  • - Bi tane kitap ne yapabilir ki?
    - Devasa camiler inşa eder Numune kardeşim, muazzam kiliseler diker, okyanuslar dolusu kan döker, kan dindirir, milyarlarca hayatı karartır, milyarlarcasını aydınlatır...
  • Yalnızlığın seni üşütsün, başkasını değil.
  • "Okumak mağlupların işidir."

4 yorum:

  1. Yazardan hiç okumadım desem:( Mustafa bu ara çok kitap okumuşsun. Fark etmedim sanma:)) Tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumak lazım derim tabii ki hemen! :)

      Bu aralar biraz kaçak oynuyorum, ince kitaplar okuyorum. Haliyle böyle oluyor. Sen okumuştun diye hatırlıyorum mesela, elimde Monte Cristo Kontu var ama kitabı kaldıramıyorum ki tutup da okuyayım. Başlarım herhalde bir iki aya falan. :)

      Sil
    2. Kitabın hacmi değil içeriği önemli. Sen kitap seçimlerinde zaten çok seçicisin. Monte Cristo Kontu'nu okudum. Gerçekten çok kalın. Elde tutmakta çok zorlandım. Masa üzerine konulup okunabilir mi ki diyeceğim ama sende benim gibi sanıyorum rahatça kurularak okumayı seviyorsun. O kitabın yazıları çok küçük. Akşam okumakta zorlandım. Çok akıcı olduğu için elimden de bir türlü bırakamıyordum. Ben çok sevdim. Umarım sen de beğenirsin. Mustafacığım bayramın kutlu olsun. Sevgilerimle.

      Sil
    3. :)

      Çok teşekkürler Eral Abla, sizin de bayramınız kutlu olsun.

      Sil