21 Şubat 2013 Perşembe

İskender Pala - Aşka Dair

Kelimeler, basit anlamları altında ne derece derin fikirler, duygular, hayaller barındırırsa o ölçüde şiire yaklaşmış, şiir olmuş demektir.

diyor İskender Pala dün gece bitirdiğim kitabı Aşka Dair'de. Daha yeni yeni şiir okumaya başlamış (son bir yıldır) birisi olarak hak veriyorum kendisine. Sonuçta benim hak vermem önemli. Çünkü ben bir okurum ve velinimetim. Müşteri her zaman haklı da okurun neyi eksik?

Halbuki yazıya böyle başlayacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. Düşünülen ile yapılan arasındaki farka örnek olarak şu anki tutarsızlığımı verebilirim sayın seyirciler. Bu da bana ibret olsun.

Aşk halk gözünde dîvânelikdür, aşk kendi vücûduna bîgânelikdür.

Yanlış hatırlamıyorsam İskender Pala'nın taihi kurguları haricinde okuduğum tek kitabı bu oldu. Aa, pardon, İki Darbe Arasında'yı unuttum. Bunlar haricinde diyeyim, evet. Adı üstünde zaten kitabın, içerisinde İskender Pala'nın tarihteki kişi ve olaylardan yola çıkarak derlediği otuz kırk tane yazı var. Tabii ki işin içinde İskender Pala varsa ve konu da aşk olunca divan şiiri sarıyor dört bir yanınızı. Konu ne olursa olsun bilen kişiden okumak, dinlemek çok ayrı oluyor gerçekten. Bu kitapta bunu bir kez daha fark ettim.

Yılın en uzun gecesinin hangi gece olduğunu müneccimler ile takvim düzenleyenler değil, ancak gama müptela olmuş âşıklar bilir.

Kitap kurgu olmadığı, deneme olduğu için sayfa sayısına oranla uzun denebilecek bir sürede bitirdim. Her akşam yatmadan önce birkaç yazıyı okuyordum. Deneme olduğu için midir bilmiyorum ama yazıların bazılarında aynı örnekler vardı ya da başka bir şekilde söylemek gerekirse bazı bölümlerde konular ve anlatımlar (ifadeler) tekrar ediyordu. Beni yer yer rahatsız etti bu his ama o kadar olur diyorum. Sanki ben daha iyisini yapabilirmişim gibi, peh! Gerçi bu blogda kendimi kimlerle bir tuttum ben, bir de İskender Pala'yı eleştirmişim çok mu sanki?

Fakîr-i pâdişeh-âsâ gedâ-yı muhteşemem (Fakirim ben, ama bir padişah gibi fakir; bir dilenciyim; ama muhteşem bir dilenci...)

Kitaptaki bölümlerde geçen birçok konudan birisi epey dikkatimi çekti. Özetle dediği Allah'ı (Tanrı'yı da olabilir, kitapta hangisi yazıyordu emin olamadım şimdi) aramanın ya bulmanın değil, bilmenin asıl mesele olduğuydu. Hımmmm, bunu tabii benim epey bir süre daha düşünmem lazım. Kafa yormak lazım ara sıra böyle. Beyninin yüzde cüzi kısmını kullanan birisi olarak ne kadar düşünebilirim, kafam ne kadar alır bilemiyorum tabii ama her zaman dediğim gibi; önemli olan niyet gençler (şimdi mesela insan bunu feyste falan yazsa sonuna 'anlyna .s' ekleyesi gelir di mi? Değil tabii ki, onun için benimle dalga geçmeden önce makosenlerimle bir müddet yürümeyi deneyin. Kızılderililere saygılarımı sunuyorum buradan).

Bir zamanlar fakr, "bulunca dağıtmak, bulmayınca şükretmek" imiş, bugünün "fakr"ı ise, -zannımca- "olunca şımarmamak, olmayınca üzülmemek"tir.

diye de ekliyor İskender Pala ilerleyen bölümlerden birisinin sonunda. Burda yorumu size bırakıyorum. Her şeye ben yorum yapacaksam işim iş, benimki de can yani. Lütfen!

Evet, daha fazla uzatmadan toparlayalım bakalım. Bu yazıyı sanırım kitaptaki en beğendiğim alıntılardan birisi ile tamamlasam fena olmaz. Buyrunuz ve hoşça kalınız efendim.

Herkes istediğine bir gün kavuşur; ister maldan mülkten, ister ilimden irfandan, ister sanattan kültürden... Amma bir şartla ki herkes her neye talip oluyor ve aşkını içinde gezdiriyorsa onun vuslatı için sebeplere yapışmalı, vuslat yolunun gereklerini yerine getirmelidir. Değilse boşuna ömür tüketen ahmak konumuna düşeceğinden hiç şüphesi olmasın.
          

2 yorum:

  1. Kitabı aldım ama henüz okuyamadım sıra gelmedi bir türlü.
    İlk kez bir bloggerın yorumuna rastladım bu kitapla ilgili. Sanırım anladığım kadarıylada güzel bir kitapmış :)
    İyi ki almışım bende. Yorumların için teşekkürler.
    sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, ne demek. İyi okumalar. :)

      Sil