11 Ağustos 2014 Pazartesi

İvan Turgenyev - Babalar ve Oğullar

"Sen, Yevgeniy, sanma ki, ne kadar ıssız bir yerde yaşıyoruz falan diyerek konuğumuza kendimi acındırmak istiyorum. Tam tersine, ben, düşünen bir insan için ıssız yer diye bir şeyin olmadığı kanısındayım."

Rus Edebiyatı'nı seviyorum. Bu kuzeyli arkadaşlarımız soğuktan dona dona, dizlerini karınlarına çeke çeke içlerine fazla dalmış da orada ne var ne yok hepsini yazmış gibiler. İnsana ve ilişkilere, doğaya dair çok farklı ve güzel ifadeler okumuşumdur bugüne dek Rus yazarların eserlerinde.

Babalar ve Oğullar da ha okudum ha okuyacağım diye diye bu vakte kadar beklettiğim kitaplardan oldu ne yazık ki. Geç oldu, güç olmadı.

Kitabın isminden anlayabileceğimiz gibi eser, babalar ve oğullar üzerinden nesiller arası görüş, yaşayış ve düşünce tarzlarını inceliyor. Başta ve ebeveynleriyle en farklı diyebileceğimiz karakterde Bazarov var. Nihilist bir şahıs Bazarov, hiçbir şeyin anlamı olmadığına inanan bir insan. Doktor ama tıbba inanmıyor en basitinden. Her şeye de bir cevabı var. Haliyle aşka falan da inanmıyor. O neymiş öyle iki insan arasında hisler, sevgilinin göze farklı görünmesi falan, gidin de gözün fizyolojik yapısını inceleyin gibi cümlelerle konuşuyor hatta kitabın başlarında. Sonra çok fena yalıyor bu tükürdüğünü gerçi. Eee, naabıcan? Her şeyin bi' şeyi var.

Kitabı okuduktan sonra internette yorumlara baktım biraz. Çok beğenen de var, eh işte diyen de. Bir kısım insan Bazarov'un çok doğru yansıtılmış bir nihilist olmadığını savunuyor ki ben de kendilerine katılıyorum. Bence de nihilist birisi bu kadar kindar, öfkeli olmamalı. Yani adamda duygu var gördüğünüz gibi, hiç değil ki bunlar.

Ancak şunu da göz önünde bulundurmak lazım. Kitap 19. yüzyılın ortalarında Rusya'da geçiyor. Ne bileyim, Osmanlı'nın son zamanlarını düşünün mesela. Bu kadar aykırı düşüncelere sahip bir insanın o şartlar altında nasıl bir hayatı olurdu? Günümüzden değil de o zamandan düşünürsek ki ben öyle yapıyorum, kitabın çok iyi olduğunu görüyoruz. Belki Bazarov'un sonu böyle olmasaydı (nihilist yapısına aykırı durumlara düşmeseydi diyelim okuyanlar anlasın diye) çok çok daha çarpıcı olabilirdi ama Turgenyev'in yediği onca sürgünü düşününce bu kadarını da iyi yazmış diye düşünüyorum açıkçası.

Okurken aldığım birkaç nota baktım şimdi. Kısa kısa onlardan bahsedeyim.

Karakterler Rus olmalarına rağmen özellikle Fransızca ve sonra Almanca biliyorlar. Hatta Pavel Petroviç (Arkadiy'in amcası) İngiliz yaşam tarzını seviyor ve İngilizce kitaplar okuyor. Günümüzde elimizde bu kadar imkan varken nasıl oluyor da bizler bu kadar yabancı dil öğrenemiyoruz? Gerçekten takdire şayan insanlarız bence. Kendimi de bir güzel takdir ettiysem devam edebilirim.

Pavel Petroviç'in Bazarov'dan hiç hazzetmemesi ve asıl bir diğer sebepten (ne olduğu bende saklı) kendisini düelloya davet etmesi ilginç bir sonuca sebep oldu benim gözümde. Nedir bu? İnsanlarla kolay ilişki kurmak ya da işte ortamda sizden hoşlanmadığını düşündüğünüz biriyle nasıl daha iyi anlaşırsınız türünden yazılarda şöyle bir şey okumuştum zamanında: o kişiden bir çeşit yardım isteyin. Kaleminiz var mı diye sorun ve kalemini ödünç alın iki dakikalığına örneğin. Hah işte, bu düelloun sonucundaki bir iki sayfada ben direkt bu hissi yaşadım. Burada Turgenyev'e, yüzyıllar öncesinden bana ışık tutan bu güzel yazara selam ederim tekrar. Ruhu şad olsun.

Pavel Petroviç demişken... Bence kitaptaki en dikkate değer karakter aslında o. Zaten Turgenyev'in de kitabın ilerleyen sayfalarında söylediği gibi: Oysa o anda Pavel Petroviç'in içinde mahvolmuş koskoca bir yaşam dalgalanıyordu.

Turgenyev de kitapta okura sesleniyor bazen. Mesela kitabın son kısmında şunun gibi bir şey söylüyor: Artık okurlarımız karakterlerimizin ne yaptıklarını merak ediyorlardır; ilerleyen yıllardan hepsi şöyle şöyle oldu, hatta falan kişi şu anda şöyle de böyle gibi. Bu tip okuru içine çeken, daha doğrusu okuru adam yerine koyan eserleri çok seviyorum ben.

Amma da not almışım, bir bitmedi gitti. Aklıma gelmişken, çevirmenimiz Ayşe Hacıhasanoğlu'nu da tebrik etmek isterim. Gerçekten çok akıcı ve temiz bir çeviri yapmış. Karakter isimleri Ahmet Mehmet falan olsa yerli bir yazarın kitabı herhalde bu derdim. Yine unutmadan, Can Yayınları baskısından okudum ben kitabı. Tavsiye de ederim.

Kitapta altını çizdiğim epey yer var. Lakin internette bunlar zaten bulunabileceği için ben bulunma ihtimali düşük olduğuna inandığım bir taneyi buraya almak istiyorum. Çarpıcı ya da etkileyici değil belki ama ben bu tip ifadeleri çok severim kitaplarda: "Yüzündeki ifadeyi duvarlardan bile saklamak mı istiyordu, yoksa başka bir nedenle mi bilinmez, ayağa kalktı, pencerelerdeki ağır perdeleri çözdü ve kendisini tekrar kanepenin üzerine attı.". Yok ya, bence bayağı bayağı etkileyici bir üslup bu. Kim ne derse desin. Daha net bir ifade istiyorsanız Bazarov'dan gelsin: Ölüm eskidir ama her birimize yeni gelir.

Okudukça kendimden bir şeyler bulduğum bir kitap olduğu için Babalar ve Oğullar'ı ayrı bir yere koyuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gönlünüzce, doya doya kitap okuyabileceğiniz bir sürü gününüz olsun inşallah. Hoşça kalın.

2 yorum:

  1. konu
    babalar ile ilgili olunca söyleyecek iki çift lafım vardır herzaman))
    yalnız babalar ve oğulları arasındaki tuhaf ilişkileri konu alan filmler
    özellikle benİm çok ilgimi çekmekte zaten. güzel filmler var, hemen
    isimlerini vereyim; dönüş, angel at sea(internette bulmanız zor sanırım
    ama müthiş), cinnet'i de katabiliriz bence, sonra the kid with a bike'tı
    galiba, o. bir de daha bugün izlediğim bahçemdeki ateşböcekleri. bu
    konu benim özellikle ilgimi çekiyor. kitabı da bundan dolayı merak ettim
    şu an. okurum inş bi ara. kitaplardan da aklımda kalan barış
    bıçakçı'nın aramızdaki en kısa mesafe'de bi baba temalı bişeyler
    hatırlıyorum. genellikle bu tarzda farkettiğim ve hiç şaşırmadığım
    genelde psikopat (ağır kaçar belki size ama bence değil) ya da nası
    desek bencil babalığın sonucunda meydana gelen huzursuz aile sendromları
    işleniyor. bunalım tarzı ya da insanı sıkan daraltan şeyler geliyor
    benim aklıma. neyse çok bunalttım havayı. kitapta acaba böyle mi merak
    ettim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, konu babalar olunca sizi durdurabilene aşk olsun sayın Adsız. Bu kitapta babalar hep daha naif tarafı temsil etmiş ancak. Belki size göre olmayabilir o yüzden. Yani sonuçta size en psikopatça olanlar layık, değil mi? :))

      Sil