"...insan sonunda istediği yere vardığında, yolda başına gelenleri unuturmuş."
Trabzon’a her gelişim bir macera. Bu yıl Haziran sonu, Temmuz başı gibi sözde iki haftalığına gelmiştim. Bir yaban domuzu arkadaşla gecenin bir vakti hiçliğin ortasında çarpışınca iki ay kalmam gerekmişti. Kötü de olmadı gerçi. Aralık sonu gibi olan bu gelişimde de uzun zamandır olmadığım şekilde ateşli, üşümeli, terlemeli, boğaz ağrılı bir soğuk algınlığı… Şile’de olsa anladığım an hastaneye giderdim, aile yanında olunca nasılsa bana bakarlar diye ufak bir şımarıklık edip doktora gitmedim ilk iki gün. Sonra yeterince çarpıldığıma kanaat getirince tıpış tıpış gittim tabii. İlahi adalet, sen adamı güldürürsün.
Aile içinde, arkadaşlarla, kuzenlerle konuşurken klasik tabirle şunu iyiden iyiye fark etmeye başladığımızı görüyorum: “öteki taraftaki tanıdıklar buradakilerden çok olmaya başladı”. Geçen hafta sonu köydeyken bir hasta ziyaretine gittim annemle. Hacı Sadık (Haci Sadik demeye o kadar alışkınım ki adamın adının Sadık olması sanki Michael gibi bi etki bırakıyor bünyemde) amcamız, köyümüzün sanırım artık en eski esnafı. Ben çocukken de vardı, bugün de var. Çok mutlu oldu bizi görünce. Aşırı zayıflamış ama aklı yerinde. Zaman, kayışı koparmış. Hiçbirimize acımayacak. Her şeyin, işin, oluşun, durumun bir vaktinin olması ne güzel. Hayatın doğal akışında elimizde olmayanlara anlayış gösterebilirsek dingin bir varoluş mümkün görünüyor.
Hafıza-i beşer nisyan ile malül, malum. Bunları da unutacağım. O yüzden kişisel tarihime notlar düşüyorum. Şu anda Yalıncak’ta o meşhur rahlemsi sehpamın üstünde yazıyorum bunları. Sağımdaki koltukta annem el işi dokuyor. Babam biraz önce çıktı, bi hava alıp gelecek. Aliş okulda, Hatice işte, Bilader’in de bi tarafları donuyordur Ankara’nın bi yerlerinde kesin.
Bilader demişken… Bundan yaklaşık 3-4 hafta önce Kocaeli, Derince’de organizasyonları vardı. İzin aldım. Gittim Derince’ye, aldım kardeşimi. Bi şeyler yedik ve Kuzey Marmara’ya girmeden, ormanlık eski yoldan Şile’ye döndük. Yolda bir ara uzaktan bir tabela gördüm. Dedim ki yanından geçerken bak bakalım burası neresiymiş, güzel bir köye benziyor. Yaklaştık, yaklaştık, yaklaştık… Tabelada şu yazıyor: “Çalışınca Oluyor”. Hahahha:)) Çok iyi. Bu da böyle bir anımız.
Çalışınca oluyor elbet. Hatta bazen olmaması gereken şeyler de oluyor. Elinden bir şey gelmediğini anlattığın ve anlaşıldığını düşündüğün kişiler için kötü insan oluyorsun. Suçlanıyorsun. Bunların da yaşanması gerekiyor demek ki diyorum. Bazı hikayeler yarım kalacak, bazı gizemler hiç çözülemeyecek. Fazla değil, bundan 5 yıl önceki benim için bile bugün böyle düşünüyor olmam “vay arkadaş” dedirtir. Olsun varsın. Çalışmaya devam. Olanlar, olmakta olanlar ve olacak olanlar ile birlikte altı üstü iki insan ömrü sonra hiçbirimizi kimsenin hatırlamayacağı bu hayatta kendimize süslü püslü dertler edinelim. Yeter ki canımız sıkılmasın, her şeye bir kılıf uyduralım.
***
Sanırım iki akşam önceydi. Ailecek oturuyoruz. Saat gecenin 2’si gibi bi şeydi. Bundan yaklaşık bir hafta önce gene ailecek otururken annemle babama bi soru sormuştum 4 çocuğunuz için birer tane “iyi ki şöyle bir özelliği, huyu var” ve “keşke şu özelliği, huyu olmasa” demeniz gerekse ne derdiniz diye. Çok acayip ve güzel bir deneyim oldu. Sonra babam dedi ki şimdi siz de bizim için söyleyin. Biz de söyledik. O gece söylenenleri Hatice not almıştı. Onları almam lazım.
İki akşam önce de gene laf lafı açtı ya da ben mi sordum emin değilim ama geçmiş hakkında konuşuyorduk. Babam dedi ki “içimde sadece bir eziklik var, o da senin sağlık durumun sebebiyle bize hakkını helal edip etmeyeceğin, bizi suçlayıp suçlamadığın”. Beynimin içinde havai fişekler patladı. Bunların ‘artık’ konuşulabiliyor olması benim için sanki “ölmeden önce yapılması gereken şeyler” listemdeki en önemli maddelerden birine tik atmak gibi bir şeydi. Asla dedim, neyini suçlayabilirim ki? Şikayet ya da suçlama kavramlarım ya da en azından öyle bir düşünce sistemim yok. Ha, 10lu, 20li yaşlarımda bunu konuşsak belki bambaşka şeyler söylerdim ama bugün: asla. Baba, teşekkür ederim. Sizi seviyorum.
Bir zamanlar fikirdi kafamın bir yerlerinde. Oldukça egoist bir yanı olduğunu düşünüyordum ama artık kendim de inanıyorum sanırım: ben bugüne bundan daha iyi gelemezdim diye düşünüyorum. Elimden geleni yaptım. Çünkü yapabilecek bir altyapım vardı. Çok neşeli ve güzel bir çocukluk geçirdim. Ailevi hiçbir problem yaşamadım. Bunlar için duyduğum şükür duygusu da çok yüksek. Yaş ilerledikçe insan bunu daha iyi ve nasıl demeli, ‘anlamlı’ bir şekilde kendisinin bir parçası haline getirebiliyor. Artık bunun üzerine koyabilmek nispeten daha kolay oluyor. Sağlık problemleri olmasa da onun yerine ailevi eksik bir yanım olsa daha mı iyiydi? Bu tip soruları hiç sevmedim. Oturduğum yerden hayali ve keyfi bir Kübler-Ross modeli başlatıp pazarlık aşamasında sonsuz döngüye girmek istemiyorum.
***
İki hafta kadar önce şirketin yılbaşı yemeği ve etkinliği vardı. Dilara beş yıl ve daha fazla süredir burada olanlara verilmek üzere plaketler yaptırmış. Serdar da sahnede sırayla herkesi çağırıp hediyelerini verdi. Plaketini alan da minik bir konuşma yaptı. Sıra bana geldiğinde “arkadaşlar, biliyorum, bazen canınızı sıkıyorum ama bu daha beter olacak” diye minik ofansif bir giriş yaptım. Serdar da kenardan “mesaj verme lan” diyordu. O an aklıma gelmedi ama mesaj değildi söylediğim, kendi gerçekliğimdi. Zaman geçtikçe daha “kendiliğinden” bir “iyi olana iyi, kötü olana kötü” hali oluşmaya başladı bende. Net, belirsizlikten uzak, olabildiğince akıcı. Kulağa yanlış gelme ihtimalini ve anlaşılmamayı kabul ederek söylüyorum, bu hali sevdim.
Bir de ümit ediyorum ki devamı gelir bir kitap kulübüne başladık. Sadece bir kez toplandık ve onda da “Kurban Tuzağından Kurtulmak” okuduk. Aşırı kafa açıcı bir etkinlik oldu. Düzenli yapabilirsek ve her şey yolunda giderse seneye bu yazıya o toplantılardan çokça içerik çıkar diye düşünüyorum. Devam ettiremezsek de bu ayıp hepimizin, ahan da tarihe şerh düşüyorum.
***
2026’yı ve 38. yaşımı hiçbir şekilde gardımı almadan karşılıyorum. Gelsin bakalım. İyiyi de kötüyü de, güzeli de çirkini de, neşeliyi de mutsuzu da kabul ediyorum. Eskiden olsa aksiyon istiyorum derdim ama ı ıh, birtakım dersler alındı.
Merak duygumuzun körelmediği, neşeli ve huzurlu bir yıl dilerim. Herkese değil ama, sadece hak edenlere. Geri kalanlar da koklansın fuşki. Hell yeeeaaahh!
Cheers. 👊
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder