13 Nisan 2014 Pazar

David Mitchell - Bulut Atlası (Kitap + Film)

Bir buçuk yıl kadar önce Wachowski kardeşlerle Tom Tykwer'in beraber bir film çekeceklerini duyduğumda 'oha, olaya gel' diyerek her zamanki gibi benden beklenecek şekilde hayvani bir tepki vermiştim. İşte o film, Cloud Atlas'tı (işte o adamın adı Aynştayn'dı şeklinde okunması lazım buranın); yani Bulut Atlası.

Tabii klasik takıntım olduğu üzere önce kitabını okumalıydım. Aslında bu şart değildi ama dedim ki bu arkadaşlar bir kitabın üzerine film çekeceklerse onun deli manyak bir şey olması lazım. Ayrıca büyük ihtimalle anlamayacağım kadar da karmaşık olma ihtimali var. Bu durumda kitabı okuyayım, hiç olmadı filmde anlarım diye düşündüm. Hahaaa, yalnız kitabı da gayet anladım. Ama kitabı dahi okuma sebebim film olduğu için filmi yine de izledim. Ondan daha sonra bahsedeceğim, önce kitap.

Kitap, bugüne kadar benzerine öyle sanıyorum ki rastlamadığım bir kurguya sahip. Altı farklı öykü var esasen. Bunların isimlerini her seferinde uzun uzun yazmamak adına bir kez listelemek istiyorum. İlerde buraya bakınca bana da kolaylık olur hem hatırlamam açısından hangisi önceydi, hangisi sonraydı diye:
  1. Adam Ewing'in Pasifik Güncesi
  2. Zedelghem'den Mektuplar
  3. Yarım-Hayatlar: İlk Luisa Rey Gizemi
  4. Timothy Cavendish'in Dehşetli Çilesi
  5. Sonmi~451'in Niyazı
  6. Sloosha Geçidi ve Sooraki Her Bi' Şey
Kitabın iddiası temelde bu altı öykünün birbiriyle epeyce bağlantılı olacağıydı. Epeyce kısmı benim beklentimden dolayı abartılmış da olabilir; çünkü ben öyle çok da bağlantı göremedim. Herhalde ki bazı referanslar var bölümler arasında ama o zaten olmalıydı bu iddiadan dolayı. Hatta yer yer sanki bariz bir şekilde gözümüze sokulmaya çalışılıyor ilişkiler, bu da biraz rahatsız ediciydi. O kadar net söyleyene kadar biraz daha işkillendirecek cümleler kurulabilirdi.

Şimdi, daha önemlisi ve kitap adına beğendiğim iki önemli özellik var. Birincisi her bölümün farklı bir edebi türde yazılmış olması; günce, mektuplaşma, polisiye, anı, söyleşi gibi. Özellikle 4. bölümdeki ifadelere bayıldım. En sevdiğim kısım o oldu. Yaşlı birisinin ağzından çıkabilecek veya yaşlı birinin kafasında kuracağı cümleler çok ama çok yerindeydi. Hani yaşlıların güldürme amacı gütmeden komik konuşmaları vardır ya, onu demeye çalışıyorum ama beceremiyorum şu an.

En sevmediğim kısımlarsa neden bilmiyorum ama 5. öyküye ait. Söyleşi olmasından mı, yoksa sırf gelecek tasviri olduğundan mı bilmiyorum. Gelecek tasviriyle demek istediğim şu: öyle teknik isimler icat etmiş ki yazar, okurken tekliyor insan. Kısacası o bölüm(ler) biraz sıkıntılı oldu benim için.

Kitaba dair beğendiğim ikinci önemli özellik de kurgusuydu. Bu altı öykünün her birisi farklı zamanlarda geçiyor. 1800lü yıllar, 1900lü yıllar, gelecek, daha gelecek vs. Kurgunun güzelliği ise şu: bölümler kitapta 1-2-3-4-5-6-5-4-3-2-1 sırasıyla anlatılmış. Ne güzel, değil mi? Yani, 1. öykü başlıyor ve yarısında kesilip 2. öykü başlıyor. Bu böyle 6. öyküye kadar devam ediyor. Ondan sonra ters sırada diğer öyküler kaldıkları yerden devam ediyor ve kitap bitiyor. Ama böyle bir kurgu fikriyle gelen bir yazardan daha şaşırtıcı ve etkileyici bağlantılar beklerdim ben. Yukarıda bölümler arası bağlantıların azlığından yakınmamın ve beni çok tatmin etmedi dememin sebebi de aslen bu.

Kısacası, bence David Mitchell çıkıp bu altı öyküyü altı farklı kitap olarak yazsaymış en azından yarısı on numara kitaplar olurmuş diye düşünüyorum. Çünkü türlerin hepsinde iyi iş çıkarmış. Hani benim böyle yeteneğim olacak... Hımmm, çok iddialı bir cümle başlangıcı oldu. Benim öyle yeteneğim olsa ne olurdu bilmiyorum. Garanti üşenip yazmazdım.

Kitabı okurken aldığım notlara baktım. İkisini paylaşmak istiyorum. Birincisi altını çizmiş olduğum şu cümle: "O kadar parayı etrafta, ayakkabı kutularında sakladığımı mı sanıyorsunuz?". Kitabın ilk baskısını 2004'te yaptığını söylüyorum ve neyse, bu konuda daha fazla yorum yapmıyorum. Sadece Mitchell'ı bağzı arkadaşlara kötü örnek olduğu için esefle kınıyorum.

İkinci notuma göre de, dikkat ettiyseniz 6. hikayenin isminde dahi bir dil bozukluğu var. Zaten o öykü epey bir gelecek zamanda geçiyor, kıyamet sonrası demek doğru olur mu bilmiyorum. Kitapta Düşüş olarak geçiyor. O bölüm boyunca böyle bozuk bir dil kullanılmış. Acaba bu, zamanla dilin yozlaştığını göstermek için mi diye düşünmüştüm kitabı okurken. Yani insanlığın o anki halini düşününce gayet doğal görünüyor bana.

Bu arada, sanırım şu yazılarımı biraz daha kısa yazmam lazım. Niye hep böyle uzun oluyor bunlar hiç anlamıyorum. Zevzek olduğum için mi acaba? İsviçreli bilimadamı tanıdığı olan varsa rica edebilir mi acaba, beni bi inceleseler?

O arada filmden de biraz bahsedeyim ben yine de. Yoksa çatlarım. Kaldı ki kitabı okuma sebebimdi bu film.


Yazının başında da belirttiğim gibi üç yönetmeni var filmin. Wachowski kardeşler zaten beraber takılırlar hep. Fakat yanlarında Tom Tykwer de olunca dengeyi nasıl ayarlamışlar acaba diye merak etmiştim. Şöyle ayarlamışlar: filmin üç hikayesini Wachowskiler, üç hikayesini de Tykwer çekmiş. Oyuncular haric çekim ekipleri de tamamen farklıymış bu arada. Yani Halle Berry'nin de belirttiği gibi bir gün Tykwer ile çekimlerde 1936'daki rolünü oynarken bir başka gün Wachowskiler'le Çöküş'ten sonraki zamanlarını oynaması gerekmiş. Diğer oyuncular için de geçerli durum. Bu durumda hepsini tebrik etmek lazım. Oyunculuklar şahane çünkü.

Öyküler arası geçişler de çok güzel olmuş bence. Karakterler güzel aktarılmış. Kitaptan farklı olan yerler vardı ama hepsi ince detay olacak konulardı, o yüzden rahatsız etmedi izlerken. En hoşuma giden şeylerden birisi de anlatılan hikayelerin kitapta yazıldığı tekniğe olabildiğince yakın bir yöntemle çekilmiş olması. Yani Robert Frobisher'ın bölümü mektuplaşmaydı kitapta, filmde de o bölümleri izlerken çok büyük oranda Frobisher'in sesinden mektupları dinliyoruz. Aynı şekilde Tim Cavendish'li bölümde de Cavendish'in anıları olarak izliyoruz. Bu film ekibi bir harika dostum!

Sonuç olarak beklentimden daha da iyi çıktı film. Kurgusu kitaptan daha farklı; çünkü biraz da böyle olmak zorunda. Kitaptaki şekliyle birebir çekilse patlardım herhalde sıkıntıdan. Ha, bu şekilde de kitabı okumayanların filmden hiçbir şey anlamama ihtimalleri var ki bu durumda da ne diyeceğimi az çok tahmin edersiniz: kitap okuyun lan!

Saatin başını alıp gittiği şu an itibariyle nihayet bu yazımın da sonuna gelmiş bulunuyorum. Bu uzun yolculukta bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Ah, sizler de olmasanız... Esen kalın efem.

4 yorum:

  1. merhabalar,
    oncelikle blogunuzu begenerek takip ettigimi belirtmem gerek, okudugunuz kitaplar yanisira yuzeyselden cok daha derinlemesine incelenen konulari okumaktan zevk alan biri olarak yazilariniz ne kadar uzun olursa o kadar guzel oluyor:)
    ben filmi acikcasi cok begendim ama filmle tek sorunum uc saate sigdirilmis bir film yerine her hikaye icin ayri bir film olmasi ve daha derinlemesine konularin islenmesi yonundeki istegimdi zira hepsi birbirinden guzel hikayelerdi ve dediginiz gibi oyuncular ve oyunculuklari gercekten basariliydi, gorsel efektler de oyle.Filmde bulamadigim bu derinligi kitapta bulna ihtimalim nedir su durumda? kitabin kurgusunun daha farkli oldugunu belirtmissiniz aslinda boyle bir filmin kitabindan beklntim daha buyuktu simdi kararsiz kaldim :) siz ne tavsiye edersiniz? okuyun diye belirtmissiniz ama hayalkirikligina neden olmasindan da korktum acikcasi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için. Bende ister istemez yazılar uzadıkça artık bir an önce toparlasam iyi olacak şeklinde bir düşünce beliriyor aslında. O yüzden bunu duymuş olmak güzel. :)

      O konuyu biraz açayım ben o halde. Edebiyatla sinemanın dili farklı. Temel fark bundan kaynaklanıyor. Yani izleyiciyi kitaptaki kurguyla salonda tutamayız ya da filmin sonuna kadar dayanmasını bekleyemeyiz. Çünkü kitapta ilk hikaye olan günce başlıyor ve 50-60 sayfa anlatılıyor ve anında yarıda kalıyor öyle. İkinci bölüm adeta yeni bir kitapmışçasına başlıyor. Böyle böyle altıncı öyküye kadar geliyor.

      Altıncıda aslında düğüm çözülüyor bir nevi; fakat ince detayların yerine oturması adına 5-4-3-2-1 şeklinde öyküler ters sırada ve tam olarak kaldıkları yerlerden devam ediyorlar.

      Şimdi, takdir edersiniz ki kitabın bu kurgusunu da filmdeki gibi aynı dakika içinde altı öyküye birden gitmek şeklinde düşünmek zor biraz. Yazar ne yapabilir? İki sayfa iki sayfa gidip gelmek bir öyküden diğerine... Olmaz yani. Ben okuyamam o kitabı mesela.

      Kitabı okumanız konusunda ısrarcıyım diyelim. Çünkü bir kitap, karakterini her zaman filminden daha iyi anlatır. Kitaplardaki tasvir paragraflarını filme çekmek diye bir şey pek mümkün değil. Neredeyse sadece diyaloglar filme çekiliyor. Hayal kırıklığı olmaz diye düşünüyorum o yüzden. Yani filmi sevmişseniz kitabı da seveceksiniz diye düşünüyorum.

      Umarım yardımcı olabilmişimdir. :)

      Sil
  2. tesekkur ederim oncelikle cok aciklayici oldu, kitaplarin her zaman filminden daha iyi oldugu konusunda bir yargim vardir hep, acaba dedim bu kitabin kurgusu filmden daha guzel degil mi diye? ama anlattiginizdan anladigim kadariyla bu evhama kapilmam dogru degilmis:)okunacaklar listeme aldim, tavsiyeniz uzere en kisa zamanda okumaya calisacagim tekrar tesekkur ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim. Hem bence de kitaplar her zaman filmlerinden daha güzeller. İyi okumalar. :))

      Sil