17 Temmuz 2023 Pazartesi

...

Loş ışıkta oturmuş karşı duvara bakıyordum. Çok sevdiğim o Barış Manço şarkısını açmış, sadece müziğe odaklanmıştım. Bir çeşit terapi... İçimde bir huzursuzluk olduğunu fark ettim. Ne kadar zamandır orada olduğunu düşündüm. İçim sağanak yağmur almış da taşan yerler biraz hasara sebep olmuş gibi. Işığın duvarda oluşturduğu gölgeler arasında gözlerimi dolaştırıp acaba duvarın tam olarak şu kısmına daha önce dikkat etmiş miyimdir diye düşünürken bir süredir kendimi hiç dinlemediğimin de ayırdına vardım. Birtakım çatırdamalar var. Daha önce yıkıldığım da olmuştu gerçi. Önemsenecek bir şey mi? En azından kendime itiraf edebileceğim bir şey mi?

Ne yapsam da kafamı dağıtsam... Sabit duramıyorum. Sürekli kıpırdanıyorum. Evde de kimse yok. Birini aramak istemiyorum. Sanki bugüne kadar birini arayıp içimi dökmüşüm gibi, hah. İlla ki eskiden de böyle zamanlarım oluyordu. Ne yapıyordum o zaman? Bloğa yazdığım bir dönem vardı. Bir bakayım şunlara diyorum. Tuhaf, bedenim bu öneriye çok hızlı ikna oldu. Aklım hala duvardaki şekilleri incelemekle meşgulken bilgisayarın başına geçmişim bile. Eskilere bakıyorum. Aman Allah'ım, bunları buraya yazan ben miyim? Kesinlikle değilim. Öte yandan, kesinlikle benim bir parçam yazmış tüm bunları. Cümleler benim, ifadeler benim, kelimeler benim... Biraz daha bakıyorum, sanki özellikle bazı tarihleri arar gibi. İçimdeki bu hissin illa ki bir adı vardır, bulamıyorum. Eskiden tüm bunları yazan ve bugünkü beni tanımayan Mustafa'ya tüm benliğimle sarılıyorum. O bilmiyor tabii ama geçmez dediği ne varsa geçti, olmaz herhalde dediklerinin çoğu oldu. Demek ki ümit hep var. Evet, olmalı. Bunların olacağını bilse ne derdi acaba? Bunu cidden merak ediyorum.

***

Ne demişti Müntekim Gıcırbey: "Bazı konuları açıklığa kavuşturmak için çenemi tutmam ve birtakım sonuçlar elde etmek için de hiçbir şey yapmamam gerekirdi. Asmaların başında nöbet tutmak, üzümlerin olgunlaşmasını sağlamıyor".