21 Ocak 2011 Cuma

Elif Şafak - Aşk

Kendimi esefle kınıyorum…
Bunca zamandır okumayı düşünüp niye bu kadar ertelemişim bilmiyorum. Eğer onun için de bir anlam ifade edecekse, Elif Şafak’ı da tebrik ediyorum.
Biz kelimelere bakmayız. Niyete bakarız. Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı!
Yazar salt bir aşk kavramından bahsetmemiş, ilahi aşk ile beşeri aşkı harmanlayarak sunmuş. Zaten kitapta, iki farklı zaman diliminde iki farklı hikâye anlatılmakta. Ancak bunlar birbirinden kopuk olmayan, aksine olay örgüsü bakımından birbirini tamamlayan hikayeler. İç içe devam eden bu hikâyelerimizin birinde günümüz tarihinden, diğerindeyse 1200’lü yıllardan bahsediliyor. Beni daha çok cezbeden ve muhtemelen okuduysanız ya da okumayı düşünüyorsanız sizi de cezbeden ya da cezbedecek olan kısım 1200’lü yıllar. Yani Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî ile Şems-i Tebrîzî'nin karşılaşmasını ve aralarındaki ilişkiyi anlatan kısım. Diğer kısımdaysa Ella isimli başkarakterimizi tanıyoruz. Hayatını, düşüncelerini, pasifliğini, korkularını, hayallerini vs. kendi dilinden okuyoruz.
Birisini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir...
Kitabın içeriğinden pek bahsetmek istemiyorum; çünkü merak edenin okumasını istiyorum. Aslında merak etmeyenlerin de okumasını istiyorum. Okuyun işte lan! :)) Hem benden öyle ciddi yazılar yazmamı da beklemeyin. Neyse, devam edelim...
Kitapta özellikle hoşuma giden bir durum vardı. Bütün bölümleri karakterlerin kendi dilinden okuyoruz. Yani insan kendisini Mevlâna ya da Şems ile muhabbet ediyormuş gibi hissediyor. Yani tabii bu tüm karakterler için geçerli. Okurken hayal etmenizi ve kitabı daha rahat okumanızı sağlıyor.
Kapak için de bir çift laf etmek istiyorum. Neymiş efendim, erkek adam pembe kapaklı kitap okumazmış. Hadi be ordan! Ben okudum, oldu. :)) İlle de okumam diyenler için gri kapaklı baskısı da var. Gerçi bence de o daha hoş durmuş. ;) Her neyse, baktınız o da yok gazeteye falan sarın, kitabı kaplayın... Ne bileyim lan ben, yapın işte bir şeyler...
Yazıyı kitapta en beğendiğim cümle ile bitiriyorum. (Bu sözü okuyunca kesin kitabı okumak isteyeceksiniz. Aha da kırdım şevkinizi! :)))
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde…

9 Ocak 2011 Pazar

Bir Dostu Olmalı İnsanın

Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
“Nereden çıktın bu vakitte” dememeli,
Bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
Gözünün dilini bilmeli, dinlemeli, sormadan söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden,
Mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında;
Sen her daim onun orada olduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli,
Kavuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kollarıyla,
Dalları bitkin başına omuz,
Yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli,
En derin yaralarını açıp gösterebilmelisin;
Gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz.
Onca dalkavuk arasında bir tek o,
Sözünü eğip bükmeden söylemeli,
Yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece;
Asıl yuhalandığın da yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli.
Ve sen, öyle güvenmelisin ki ona övdüğünde de sövdüğünde de
Bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının;
Günahlarının yegane sahibi.
Seni senden iyi bilen sana senden çok güvenen bir sırdaş,
Göz bebekleri bulutlandığında, fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış,
İki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
Parkurun bütün zorluklarına rağmen
Dostluğumuzu koruyabildik,
Acıları birlikte göğüsledik ya;
Yenildik sayılmayız diyebilmeli...
Issızlığın yalnızlığın en koyulaştığı anda,
Küçücük bir kağıda yazdığımız
Kısa ama ümit var bir yazıyı
Yüreğe benzer bir taşa bağlayıp
Birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz.
Bunu da aşacağız!
Bir Dost... 


Can Dündar
 

6 Ocak 2011 Perşembe

Başarısız Olduğumu Hissettiğimde...

Yaşam, bana bir şeyler mi anlatmak istiyorsun?
 
Çünkü,

Başarısızlık, ben bir başarısızım demek değildir;
Henüz başaramadım demektir.

Başarısızlık, ben hiçbir şey gerçekleştiremedim demek değildir;
Bir şeyler öğrendim demektir.

Başarısızlık, aptallaştım demek değildir;
Deneyerek yaşamak için gerekli inanca sahibim demektir.

Başarısızlık, ümitsizliğe kapıldım demek değildir;
Deneme cesaretini gösterdim demektir.

Başarısızlık, istediklerime sahip olamayacağım demek değildir;
Değişik tarzda bir şeyler yapmalıyım demektir.

Başarısızlık, ben aşağılığım demek degildir;
Mükemmel değilim demektir.

Başarısızlık, zamanımı boşa harcadım demek değildir;
Yeniden başlamak için bir nedenim var demektir.

Başarısızlık, vazgeçmeliyim demek değildir;
Daha sıkı çalışmalıyım demektir.

Başarısızlık, asla başaramayacağım demek değildir;
Daha sabırlı olmalıyım demektir.

Başarısızlık, benden ümidini kestin demek değildir;
Bir bildiğin var demektir.

John J. Maxwell

5 Ocak 2011 Çarşamba

İyi Ki Kitaplar Var...1

* Kimse kimseyi tanıyamaz, tanıdığımızı sanırız, tanıdığımız kadarına inanırız. Eğer gerçekten tanırsak, kimse kimseyle arkadaş bile olamaz. Gerçekler her zaman güzel olmayabilir. Bazen ne kadar az şey bilirsen, o kadar iyidir. (Ahmet Ümit - Kavim)
 
* Sen bir parça da olsa benimdin, ben ise tüm kalbimle senin. (Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu)

* Herkes kan ve kemikten yapılmıştır. Fark; yürek ve niyettir. (Marlo Morgan - Bir Çift Yürek)

* İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmaz. (Adam Fawer - Empati)

* Hatırlamak güzeldir derler. Hayır, değildir. Anılar bir an için bizi gülümsetse bile hemen sonra elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım ancak acı verirler.  (Kürşat Başar - Başucumda Müzik)

* Birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamiyorsan onu sahiden seviyorsun demektir...(Kürşat Başar - Başucumda Müzik)

* Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi... (Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf)

4 Ocak 2011 Salı

Ağlamak İçin Gözden Yaş Mı Akmalı?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?

Adam Olmak

çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana

düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir ,ne yıkıldım diye yerinir
ikisini de vermeyebilirsen eğer
söylediğin gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
koyulabilirsen işe yeniden
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin
bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek

herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşmanda incitemezse seni
ne küçümser nede büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum ADAM OLDUN demektir.

Finallere Başlarken...

Beşinci dönemin de son merdivenlerine çıktık artık. İlk final de geldi, geçti.

Dikkatimi çeken bir şey: Finallerde ve hatta tüm sınavlarda öğrenciden çok misafir gibiyiz. Umduğumuzu değil de bulduğumuzu yiyoruz sürekli. Bazen öyle yiyecekler geliyor ki insanın önüne artık midesi almıyor. Arkadaş anladık, patlıcan musakka var. Ama neden imam bayıldı da servis ediliyor? Yetmezmiş gibi bir de karnıyarık... Hayır, patlıcan da yiyemediğim tek besin kaynağı şu hayatta. Bu bana yapılır mıydı be?

Neyse, artık önümüzdeki öğünlere bakacağız. Ah vah etmenin bir anlamı yok...