27 Ocak 2012 Cuma

Orhan Veli - Bütün Şiirleri / 1. Bölüm

En bi süper arkadaşlarımdan Fatmagül'ün hediyesi olan Orhan Veli - Bütün Şiirleri kitabını okuyorum şu sıralar. Okuyoruum derken tabii ki roman okumak gibi değil yani, ara ara elime alıp sırayla tüm şiirleri okuyorum. Kitabın ortalarına kadar gelmişim, bugün fark ettim.

Şiir okumak zor iş vesselam, sabır gerektiriyor. Ama becerince de müthiş zevk veriyor. Öyle böyle değil... Az lafla ne kadar çok şey anlatılabileceğini hem görüyor hem de buna şaşırıyor insan. Gerçekten büyük yetenek.

Kitabın giriş kısmında yaklaşık bir on sayfa kadar şiirde neden yeni bir şeyler yapmaya çalıştığını da anlatıyor Orhan Veli. Vay arkadaş dedim okurken, adam neler neler düşünmüş. Tabii bir de o zamanki dille yazdığı için ve biz de ukala yeni nesil olduğumuz için bazı yerleri anlamakta çok güçlük çektim. E, tabii Orhan Veli nereden bilecekti yeni neslin bu kadar anlayışsız(!) olacağını...

Bu yazıyı da şu ana kadar okuduğum ve özellikle işaretlediğim şiirleri paylaşmak için yazıyorum. Aşağıdaki listede o şiirler var. Listeden önce de bahsettiğim o giriş kısmından altını çizdiğim bir iki yeri alıntı yapacağım. Kitabın geri kalan kısmını da okuyunca bu yazıya kardeş olacak ikinci bölümü de yazarım diye düşünüyorum. :))

Alıntılar:
  • Güçlüklere, bir başına da olsa, karşı koyan insan güçlü insan olmalı.
  • Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra ne diye yaşadım? O günden ölseydim olmaz mıydı?
  • Aksi ispat edilemeyecek mesele yoktur demek, ispat edilecek mesele yoktur demektir. Madem ki ispat edilecek mesele yok; ne diye düşünüyor, ne diye konuşuyor, ne diye yazıyoruz?
Şiirler:
Evet, şimdilik bu kadar. Okumak güzeldir. Lütfen okuyalım, okutturalım. ve düşünelim . Sağlıcakla kalın... :))

24 Ocak 2012 Salı

Efkar Bastığında

Öncelikle yazımızın şarkısını söyleyelim: Nesrin Sipahi'den Agora Meyhanesi.

İnsan neden durduk yerde efkarlanır? Evet, tam anlamıyla durduk yerde. Mi acaba? Yok canım, illa ki vardır bir sebebi. Yoksa neden durup dururken böyle bir 'her şeyi bırakma hissi' doğuyor insanın içinde? Her şeyi geçtim merakımı cezbediyor arkadaş...

Sanırım işin kökenine inince cevabımızı buluyoruz. Nasıl mı? Şöyle ki: efkar kelimesi köken olarak fikir kelimesinin çoğuludur sayın ahali. Demek ki durup dururken efkar basmasının sebebi çok düşünceli(!) oluşumuz.

Gerçekten de bazen bazı şeyleri olağandan fazla düşünmeye başlıyoruz. Dert ediyoruz belki. Belki farkında bile olmadan kafamızda milyon tane senaryo canlandırıyoruz. Hani bir silkinir de kendine gelir ya insan, silkinene kadar işte olan oluyor sanırım. Kendi kendimize ediyoruz ne edersek.

Düşünmek, insanın en büyük özelliği bence ya da düşünebilmek. Düşünemeseydik, hayal edemeyecektik, var mı ötesi? O zaman çekilir miydi bu hayat? Çekilebilirdi ama çekilmez olurdu aynı zamanda. (Böyle de kelime oyunu yaparım kafam dumanlıyken. (:)

Yazımızın şarkısının son iki satırı ile bitirmek istiyorum, yazanın da eline sağlık diyerek:

Bu akşam ümitlerimi
Meze yapıp içiyorum, içiyorum, içiyor, içiyorum...

19 Ocak 2012 Perşembe

Hastanede Sıra Beklemek

Başlık yeterince açıklayıcı zaten...

Evet, hastanede sıra beklemek. Nefffffret ettiğim bir şey, öyle böyle değil. Kelimelerle anlatılmaz bir nefret duyuyorum bu işe karşı. İnsanların anlayışsızlığından, sıra kelimesinin anlamının bilmezden gelinmesinden, gerizekalı yaratıkl(!)lardan, beklemekten, beklemekte ve beklemekten... Nefffret ediyorum!
 
X-Ray ışınlarını bulan Wilhelm Röntgen'i saygıyla anıyorum ama o röntgen makinesinden nefret ettiğim kadar çok az şeyden nefret ediyorum. Hastane anılarımın neredeyse hepsi o makinenin altında ve karşısında olduğum zamanlara ait. 

Anlayışsızlardan nefret ediyorum demiştim ya, az bile ediyorum! Lan gerizekalı, kendini sivri zekalı sanan vatandaş, lan biz aptal mıyız? Biz bilmiyor muyuz oraya bodoslama dalmayı? Ha, bilmiyor muyuz? Sonra birisi bir şey deyince kendini haklı çıkarmaya çalışma yüzsüzlüğünü nasıl gösteriyorsun? Sana da akıl fikir diliyorum, ne diyeyim?

Bu sıra bekleme anlarım içerisinde, istisnasız her seferinde böyle bir durum oldu. Durumdan kastım birilerinin ağız dalaşına girmesi, bir sinir harbi falan... Demek ki diyorum bu işin kaidesi bu, istisnası değil. Herkesi tebrik ediyorum. Elimden gelen bir şey yok şu an için. Sadece tebrik ediyorum. Böyle devam edin, aynen böyle devam edin. O hastaneden fiziksel olarak sağ çıksanız bile psikolojik sağlığınızı kaybedeceğiniz için tekrar döneceksiniz oraya. Bu sonsuz döngü içinde hepinize istemeye istemeye gülüyorum. Ama sinirimden gülüyorum. O kafaları değiştirmediğiniz sürece de oradaki doktorun sizin için gerçekten bir şey yapabileceğine inanmıyorum.

Nefret kelimesinden ve duygusundan dahi nefret eden bana da bunları söylettiniz ya, harbi helal olsun. Ayakta alkışlıyorum hepinizi.

Hastanelerdeki gerçekten hasta olan ve bakıma muhtaç insanlara ise Allah'tan sağlık ve şifa diliyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun tabii ama gerektiğinde siz de çirkefleşin. Hakkı olmayan bunu utanmadan yapabiliyorsa siz de yapın. Hoş mu? Değil! Ama kendinizi de savunun lütfen.

Sinirlerimin az da olsa yatıştığı şu an itibariyle yazıma bir son vermek istiyorum. Yoksa çok pis şeyler çıkacak ağzımdan. Hadi sağlıcakla kalın...

15 Ocak 2012 Pazar

Finallerin Ardından

Eveeeet sayın seyirci, üniversite serimizin yedinci kitabını da bitirdik. Adrenalinin yavaş yavaş yükseldiği ve yayınlanan son kitap itibariyle tavan yaptığı bu seride yazarın (yani benim) dediğine göre en az bir kitap daha çıkacakmış. Hatta son kitabın Haziran ortalarında raflarda (değil tabii, yine burada) yerini alması bekleniyormuş.

Yazarla daha bugün yaptığım görüşmeyle önümüzdeki kitap için bir iki önbilgi edindim. Dediğine göre sekizinci kitap serinin adrenalini en yüksek ve karakter ilişkileri açısından en karmaşık kitabı olacakmış. Serinin şu ana kadarki gidişatına bakarsak akıl almaz olayların bizi beklediğini rahatça söyleyebiliriz.

Serinin bundan başka kitabı olacak mı sorma ise net bir yanıt alamadım. Olmaması için elimden geldiğince kendimi zorlayacağım diyor yazar. Fakat biz okurlarını üzmemek adına da güzel bir haber veriyor. Üniversite serisi biter bitmez yeni bir projeyle karşımızda olacağını belirtiyor. Konusunu sorduğumuzda şimdilik üzerinde çalışıyorum, netleştirmeden bir şey söylemem doğru olmaz diyerek konuyu kapatıyor.

Gerçeğe dönersek;

Üniversite hayatımın; hatta tüm eğitim hayatımın en zor dönemini geride bıraktığım şu günler itibariyle hem mutluyum, hem gururluyum hem de huzurluyum. Çok tuhaf bir dönem oldu, her açıdan. Psikolojik olarak yıpratıcı olması bile yeterince açıklayıcı olsa gerek. Sinir harbi şeklinde geçti desem yanlış olmaz diye düşünüyorum. Ama geçti gitti, bunu da atlattık kazasız belasız.

Şimdi önümde son dönem olması için elimden geleni yapacağım bir sekizinci dönem var. En zoru, en yorucusu olacak. Olsun. Sorun değil. Tek istediğim hedeften saptıracak saçmasapan işlerle meşgul olmak zorunda bırakılmamak. O zaman hem hayattan hem de kendimden soğuyorum. Pes de etmiyorum aksi gibi, inada bindiriyorum. Haliyle o zaman da yoruluyorum. Bıkıyorum, avaz avaz bağırmak istiyorum. Hiçbir şey yapamadan geçirdiğim zamanlar oluyor fakat eninde sonunda yapmam gerektiğini bildiğimden kendimi toparlayabiliyorum.

Peki, niye bunları söylüyorum?

Teşekkür etmek için... Şu ana kadar yanımda olan aileme, dostlarıma, arkadaşlarıma ve tabii ki kendime teşekkür etmek için. Burada kelimelere dökerek anlamını yitirmek istemediğim kadar çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Siz benim yanımda olduğunuz sürece ben de elimden gelenin en güzelini yapmaya çalışacağım. Söz! 

Yazımı bu ara tatilde çeşitli sebeplerden ötürü gidemeyeceğim köyümün fotoğrafı ile bitiriyorum. Çok özledim...



8 Ocak 2012 Pazar

Kısa Kısa Vol.1

İzlediğim dizilerle falan ilgili bir yazı yazmak niyetim uzun zamandır vardı. Ama sonradan fark ettim ki eyvallah önemli olan niyet de şunu bi yazsam iyi olacak. Hazır final haftasındayız, ders çalışmamak için on numara bir bahane oldu bu yazı işi. (: Başlayalım bakalım...

Ezel: Nalet olsun Ceyms! Birisi günü birinde bir yerli yapımdan böylesine zevk alacağımı dese güler geçerdim herhalde. Nasıl bir senaryodur lan 0 öyle? Senaristin beyin kanaması geçirmiş olmasına şaşırmamak gerek. Kadrosu desen zaten süper. Ama o kadar usta adamın arasında benim dizi boyunca oyunculuğundan en çok etkilendiğim isimler Yiğit Özşener (Cengiz), Barış Falay (Kerpeten Ali) ve Sarp Akkaya (Tefo) oldu. Hepsi şahaneydi ama bu üçün beni benden aldı. Dizinin müzikleri için de Toygar Işıklı'ya saygı duyduğumu da belirteyim. Vee bu linkteki sahneler de ara sıra tekrar izlensin bence. Şimdi diziyle ilgili ne desem az kalacak, kaldı ki çoğunuz da biliyorsunuzdur diziyi. Onun için Ezel'i burada bırakıyorum ve diyorum ki: herkes öldürür sevdiğini ama herkes öldürdü diye ölmez.



My Name Is Earl: İşte sayın seyirci, pat diye bitirilen ve sonuca bağlanmayan züpper bir dizi. Lan gerizekalılar, insan en azından bir bölüm daha çekerdi de biz de rahat ederdik. Diziden bahsetmek gerekirse karma felsefesini benimseyen Earl kankamızın başından geçenler anlatılıyor diyebiliriz. Her bölümü öyle yerlere yatırıp güldürüyor mü? Hayır. Ama bazen öyle bir güldürüyordu ki neye uğradığımı şaşırıyordum. Hatta bazı esprileri on-on beş saniye sonra falan anlıyordum. Bana soracak olursanız canınız sıkıldığında açılıp herhangi bir bölümü izlenebilecek şahane bir diziydi. Bir de Jason Lee, Earl'e öyle bir hayat vermiş ki mümmmkün değil başka birisi oynayamazmış o rolü. Bıyığına kurban senin... (:


Pushing Daisies: Orijinal konusu sebebiye hastası olduğum bir diziydi ama bu da erkenden bitirildi. Garanti bende bir problem var ama dur bakalım. Ha, evet konusu... Şimdi şöyle ki elemanın birisinin çok deli manyak bir yeteneği var. Ölmüş birisini ya da bir şeyi dokunarak geri getirebiliyor. Ama iki sorun var. Bir dakika içinde tekrar dokunmazsa onun yerine başka birisi ya da bir şey ölüyor. İkinci ve belki daha ilginç olansa o kişiye tekrar dokunması yasak. Yanlışlıkla bile dokunda dirilen yine ölüyor. Peki, dizi neden güzel? Çünkü bizim eleman daha dizinin başında aşık olduğu kızın ölü bedenine dokunuyor. Gerisini siz düşünün artık. Çok matraktı çook... Dedektife hiç değinemedim bile. O da apayrı bir elemandı. Hahaa, hatırlayınca gülesim geldi şimdi. (: Zaten iki sezon ve toplamda 22 bölümlük bir dizi, izleyin derim ben. Bir şey kaybetmezsiniz.



Evet efem, hali hazırda final döneminde olduğumu söylemiştim. Yumurta geldi biraz önce, kapıda kalmasın eleman. Başka bir yazıda görüşmek üzere esen kalın. (:


1 Ocak 2012 Pazar

Finallere Başlarken 2

Hey ki hey...

Yaklaşık bir yıl oldu bu blog açılalı ve yine bir final dönemi yazısıyla açılmıştı. Açılmıştı ne ya, açmıştım işte. Kendimden niye edilgen bahsediyorsam?!

Yeni bir yıla girmek falan... Böyle şeyler benim için pek anlam ifade etmez. Etmezdi mi demeliydim yoksa? Çünkü fark ettim ki bir değerlendirme yapmak için aslında on numara bir fırsat yılbaşı. Yıl değişiyor. Bir düşün bakalım geçen yıl boyunca ne yaptın? İstediklerin oldu mu, onları elde etmek içinden ne kadar çabaladın? Birine bir iyiliğin dokundu mu? İNSAN olabildin mi? Olmak istediğin kişi olma yolunda ilerledin mi yoksa geriledin mi? Hedeflerin ne kadar gerçekçiymiş, ne kadarını başarabildin? Birçok şey yaptın. Hangilerini yine olsa yine yaparsın? Peki, yaptığına değdi mi? Kalp kırdın mı, yoksa kalpler mi kırdın? Özürlerini dileyebildin mi? Kendini, istediğin gibi ifade edebildin mi? Elindekini kıymetini bildin mi?

Sonra, abartıya kaçmamak şartıyla gevezeliğini yaptın mı? Güldün mü? Yeri geldiğinde şakalaşmasını, eğlenmesini, eğlendirmesini bildin mi? Sevdin mi, sevildin mi? Aradaki farkı ayırt edebildin mi?..

Daha bir sürü soru... Uçsuz bucaksız... 

Tüm bunları düşününce yeni yılda da hedefler belirlemek istiyor insan kendine. Seneye bugün buralarda olursam onları da bir değerlendiririm belki. Ama hedeflerimi buraya yazmıyorum. Neden? Büyük ihtimalle olmazlar, rezil olmanın bir anlamı yok diye. :D Şaka tabii ki, kendime kalsın istiyorum. Daha havalı oluyor. Tamam tamam, o da değil. Ama bana kalsın...

Bence siz de bir düşünün yukarıdakileri. Kendinizi bir sorgulayın. Kendinizi kabullenin. Sonra da harekete geçin. Benim gibi üşenmeyin. :))

Bu yazımı çok saygıdeğer, mikkemmel, fevkaladenin fevkinde birisinin cümleleriyle bitirmek istiyorum. Saygılar efem...

"2012 yine çok çalışmayla geçecek, ikimizi de bekleyen sıkıntılar büyük, dönemeçler zorlu ama biz nelerin üstesinden gelmedik ki?"