Gençler ve hep genç kalanlar ya da en azından kalmak isteyen ehtiyarlar, hepinize merhaba. Naaassınız? Eyisiniz inşallah?
Uyusam da bari düşte çıksam bu kasabadan. (Evdeki)
Yine epey zamandır piyasada olmadığımı fark ettim ve entel kişiliğimden kimseyi mahrum etmemek için okuduğum güzide bir kitabı tanıtayım dedim. Evet, zeki arkadaşlar zaten başlıktan anlamışlardır hangi kitaptan bahsedeceğimi. O kadar zeki olmayan arkadaşlar, size de şu kadarını söyleyebilirim ki sizi daha çok seviyorum, bana kendimi hatırlatıyorsunuz. Neyse...
Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım. Yukarıya bildirildi; başöğretmen beni getirtip ağzıma acı biber sürdü. 'Böyle gidersen beynine de biber sürülür' dedi. (Ceren'e Masal)
Çok zamandır okumak istediğim bir yazardı Yusuf Atılgan. Arkadaşlarla sahaflara gittiğimizde de o yüzden bulabildiğim üç kitabını (Bütün Öyküleri, Anayurt Oteli ve Aylak Adam) almıştım. Bütün Öyküleri ile başlamak istedim ve bayramda memlekete giderken kendisini yol arkadaşı olarak yanıma aldım. Sağ olsun, pişman etmedi.
Kalkıp dünküne benzer yeni bir güne başlamakta ne var? (Dedikodu)
Romanlara öyle her istediği an başlayabilen birisi değilim, olmadım da hiç. O yüzden deneme ve öykü kitaplarını daha çok tercih ediyorum yolculuklarda falan. Kafam rahat oluyor. Bir şeyleri akılda tutmak gerekmediğinden belki, bilemiyorum.
Yaşamımızı düzenli bir sıkıntı yönetir gibiydi. (Bodur Minareden Öte)
Kitaptan ve öykülerden az bahsedeyim de adet yerini bulsun. Bir kere anladığım kadarıyla Yusuf Atılgan halk dilini çözmüş ve özellikle yazlnızlık konusunda epey düşünmüş bir ustamızmış. Uzuuuuun paragrafları var öykülerde ve sıkmadan okutuyor kendini. Öyle her yazarın tasvirlerini okumak sarmaz beni mesela ama bu seferkileri hiç 'bitse de gitsek' moduna girmeden okudum.
Bütün dünya bana bir yaşama borçlu. (Yaşanmaz)
Özellikle üç öyküsü çok hoşuma gitti. Onları ismen anmak isterim bu yazıda: Dedikodu, Çıkılmayan ve Bodur Minareden Öte. Özellikle Dedikodu'daki üç farklı karakterin dilinden kendilerini anlatmış olması o kadar değişik ve güzel geldi ki bana. Tek bir öyküsünü seçecek olsam bunu seçerdim sanırım. Şimdi bu kadar övdüm burda, gidin okuyun bir zahmet. Kırmayın beni.
Belli bir yaşayış uygulamışlar bana. Görünmeyen bir giysi giydirmişler. Sıkıyor beni, çıkarıp atamıyorum. (Çıkılmayan)
Anayurt Oteli ve Aylak Adam'ı da okurum umarım yakında. Seneye kalmasa iyi olur (daha yılbaşı gelmeden gelecek yıl esprisi yaptım ve yazıyı katlettim, farkındayım). Halbuki en çok merak ettiğim de Aylak Adam ama onu niye sona bıraktım hiç bilmiyorum. Bunu bir ara düşünürüm biraz, ben de merak ettim şimdi. Ehem, neyse. Öykü yazısını bile bu kadar uzatır mı insan ya?! Bari en sevdiğim alıntılardan birisiyle bitireyim; esen kalın efem:
Sokak kapısı açılıp kapandı. Eğildim baktım annem. Kimbilir hangi kocakarıya gidiyor? Yakınacak benden, içini dökecek, rahatlayacak. Bense hep burada kalacağım, kendi kendimle. İnsan kendine acır mı? Ben acıyorum. (Evdeki)
Aylak Adam'ı ve Anayurt Oteli'ni okudum ben de.
YanıtlaSilAylak Adam, diğerinden daha iyiydi sanki.
Onları okuyunca bu yorumu da aklıma getireceğim o zaman. Gerçi herkes Aylak Adam'ı övüyor. Beklentim epey yükseldi. Bakalım neler olacak?
SilGeçen ay Kadir Has Üniversitesi'ndeki Yusuf Atılgan Sempozyumu'na katıldığım diye hava atabilir miyim:) Nananaanoommm....
YanıtlaSilhttp://hayalkahvem.blogspot.com/2012/10/anlat-deseniz-anlatamam-enine-boyuna.html
İyi de bu kavga da bile söylenmezdi yani. :(
SilEhehee, gerçi Yusuf Atılgan Sempozyumu demişsin ama bildiğin Turgut Uyar'ı anmışsın. Bence Yusuf Atılgan çok bozulmuştur. :))