10 Ağustos 2015 Pazartesi

E. M. Cioran - Gözyaşları ve Azizler

"Beni sadece davetsiz bir misafir gibi kabul eden bu dünyayı affedebilecek miyim?"

Jaguar Kitap yine çok hayırlı bir iş yapmış. Cioran'ın 1937'de Rumence yazdığı Gözyaşları ve Azizler'i yarım asır sonra Türkçeye kazandırmış, tabii ki yine çok güzel bir kapak tasarımıyla. Kitaplıkta Jaguar Kitap rafı oluşturacağım bu gidişle.

Azizler  ve Gözyaşları'nı 1986'da adeta budayarak ve bu kez Fransızca yazmış Cioran. Aradan geçen onca yılda düşüncelerinde çok çok fazla bir değişiklik olmamış aslında ama üslup kesinlikle farklılaşmış. Belki bu iki metnin de orijinal dilleri olan Rumence ve Fransızcadan çevrilmelerinden kaynaklıdır biraz da, o kadarını bilemiyorum. Ancak belli bir tarihten sonra dünyada kimsenin kullanmadığı bir dilde daha ne demeye yazayım diyerek Rumenceden Fransızcaya kesin bir geçiş yapmış Cioran.

Kitapta önce 1986, sonra da 1937 basımının tercümesi var. Aradaki temel farklar var desek belki daha doğru. İyi de ne anlatıyor Azizler ve Gözyaşları?

Açıkçası sayfa sayısına (112) bakınca çok ağır ve etkili bir içeriğe sahip. Bir vey birkaç cümleden, bazen de bir iki paragrafla bazı konulardan bahseden, yani ufak kısımlardan oluşan bir deneme, derleme Azizler ve Gözyaşları. Ağırlıklı olarak dinler, Tanrı, ölüm, azizler, gözyaşları, yalnızlık ve müzik gibi konularla ilgileniyor. Yer yer kafa karıştıracak kadar etkili ifadeler okuyabiliyorsunuz. Mesela normalde altını çizdiğim yerleri paylaşırım yazılarımda ama kitabın yayın hakları bende değil, yazmaya kalksam aşağı yukarı tüm kitabı buraya almam gerekecek. Dönüp dönüp tekrar okunmaya çok müsait bir yapısı var. Hatta rastgele bir sayfa açıp okumak da mümkün.

Benim aslında uzun zamandır listemde okunmayı bekleyen başka bir Cioran kitabı var: Çürümenin Kitabı. İsmi çekiyor beni ama korkutuyor da biraz. Şimdi biraz anladım sanırım Cioran'ın neden bu isimde bir kitabı olduğunu. Böyle de bir takıntım var, yeri gelmişken onu da söyleyip kendimi ifşa etmekte bir beis görmüyorum. Bazı kitapları sırf isimlerinden çekindiğim için okuyamıyorum bir türlü. Erteliyorum sürekli. Ne bileyim, ilk aklıma gelenler mesela Çürümenin Kitabı (Cioran) ve Huzursuzluğun Kitabı (Pessoa). Bu kafayla Tutunamayanlar'ı ve Tehlikeli Oyunlar'ı iyi okumuşum ben. Ama yok yani, daha vakitleri var.

Yukarıda da dediğim gibi alıntı yapılacak çok fazla yer var. Seçip birkaç tanesini yazacağım ama siz bir an önce kitabı edinin. Hem daha bu ay basıldı, elinizde birinci baskısı olur. Fena mı? Hadi kalın sağlıcakla.
  • Öte yandan müzik, eşsiz bir teselli sanatı olarak öteki bütün sanatlara göre çok daha fazla yara açar içimizde.
  • Başka bir yaşamın var olabilmesi için önce ölmen gerekir.
  • Bizim için gökyüzü bir mezar taşı oldu! Modern dünya geçiciliklerin peşine takıldı.
  • Âdem'in günahı cennetin tek tarihsel olayıdır.
  • Kimileri hâlâ yaşamın bir anlamı olup olmadığını soruyor. Bu aslında yaşamın 'katlanılabilir' olup olmadığını sormaktır. Burada problemler bitiyor ve çözümler başlıyor.
  • Hiç ve Tanrı arasında bir adım bile yoktur, çünkü Tanrı "hiç"in pozitif ifadesidir.
  • Bellek içgüdünün inkârıdır ve aşırı gelişmiş bir bellek tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır.
  • Yaşamaktan yorulmak tek çarem olacaktı; ama sıkılmayı başardığım sürece böyle bir çareye rahat yüzü göstermeyeceğim.
  • Her şey boş. Son bile... Sona gelindiğinde her tür önemli soru utanç verir.
  • Çocuklar da âşıklar gibi mutluluğun sınırlarını önceden sezerler.
  • Depresyonunuz ne kadar ağır olursa nesneler de o kadar donmuştur ve buzlaşmayı beklerler.
  • Kederli olma fırsatını tek bir kere bile kaçırdığımı sanmıyorum. (Benim insan olma eğilimim.)
  • Bir insanı ruhundan yükselen müzik ölçüsünde tanıyabiliriz sadece.
  • Nietszche bir yerlerde şöyle demişti: "En ağır yükü istiyordun kendin için ve sonunda kendini buldun."
  • İçinde ölecek hiçbir şeyi kalmamış insana Tanrı acısın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder