Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak.
Yusuf Atılgan ile okuma günlerine devam ediyoruz sevgili insancıklar. Sıradaki eserimiz Anayurt Oteli. Psikolojik roman sevmiyorsanız ilk iki sayfadan sonra büyük ihtimalle bırakacağınız; lakin sabrederseniz kafanızın karışacağı bir kitap Anayurt Oteli. Düşündüren, karıştıran, böyle değişik, acayip bir eser.
108 sayfa altı üstü ama içerik olarak epey ağır, onun için sayfa sayısının azlığına aldanmamak lazım. Ben tek oturuşta bitirdim ama okurken sürekli 'lan bu adam benim anlamadığım bir şeyler yapıyor ama ne' şeklinde düşündüm. Kitap bitince de araştırdım zaten. Meğersem tekniğin, daha doğrusu yaptığının bir adı varmış: bilinç akışı. İşte o zaman sayın seyirciler bende bi aydınlanma hasıl oldu. Erdim resmen. :)
Bir eylemin ertesini, sonuçlarını göze alabilirse ya da bunlara kayıtsız kalabilirse, insanın yapamayacağı şey yoktu.
Okurken yer yer sıkıldım desem yalan olmaz ama o yukarıda söylediğim bilinç akışı kısımlarındaki yazım dili çok etkiledi beni. Mesela iki sayfa boyunca noktasız virgülsüz uzuuuun bir cümle okuyorsunuz. Karman çorman oluyor kafanız. Okurken rahatsız oldum, hatta izlerken de rahatsız oldum. Birazdan söyleyeceğim gerçi ama evet, film de kitap kadar acayip olmuş.
Kitabın içeriğiyle alakalı olarak da şu kadarını söylememde sakınca yok herhalde: Anayurt Oteli'ni işleten Zebercet'in gecikmiş Ankara treni ile gelen bir kadının ardından yalnızlığını ve ruh halinin değişimini okuyoruz. Filmde bu kısımlar kendi kendine konuşma olarak mevcut.
Yeryüzünde canlı kalmanın bir bakıma suç işlemeden olamayacağını bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu.
Filmi de Ömer Kavur çekmiş. Filmin şöyle bir güzelliği var. Filmi izlerken kitabı çok daha iyi anlıyorsunuz. Ama tabii kitabı sevmeyenlerin filmi sıkılmadan bitirmeleri pek mümkün değil. Fakat kitap bir şekilde kafanızı kurcalamışsa film çok daha anlamlı hale geliyor. Her gün aynı işi bıkmadan usanmadan yapmak zor iş lan, kitabı okurken o kadar fark etmemiştim sanki ama filmde iyice kanaat getirdim yani.
Bedenin dayanma gücünü zorlamak da bir çeşit kendini öldürmek değil miydi?
Sonuç olarak muhterem cemaat, Aylak Adam'a giden yolda bir Yusuf Atılgan eserini daha geride bıraktım. Aylak Adam'ı neden sona sakladım, bilmiyorum. Beklentim yüksek olduğu için olsa gerek sanki biraz galiba. Neyse, onu okuyunca da buralarda olacağım diye düşünüyorum. Bakarız o zaman.
Not: Ekşisözlük'te Zebercet nickli bir muhterem zaten ufak çaplı bir destan yazmış kitap ve filme alakalı. İçerisinde Yusuf Atılgan'ın eseri nasıl yazdığına kadar bir sürü bilgi var. Merak edenler buraya ya da buraya, o da olmadı buraya tıklayabilirler.
Esen kalın efem.
Bir oteli yönetmekle bir kurumu, geniş bir işletmeyi, bir ülkeyi yönetmek aynı şeydi aslında. İnsan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğunun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu. Ülkeleri yönetenler iyi ki bilmiyorlardı bunu; yoksa bir otel yöneticisinin yapabileceğinden çok daha büyük hasarlar yaparlardı yeryüzünde.
okumayı düşünüyordum. ta ki "lan bu adam benim anlamadığım bir şeyler yapıyor ama ne." cümlesini okuyana kadar.
YanıtlaSilOkumamak için çok da güzel bi bahane sayılmaz sanki; sonuçta kendimi Yusuf Atılgan ile kıyaslayacak değilim. Hem sonra Anayurt Oteli de okumayın diyeceğim bir kitap değil.
SilFakat kitabı tanıtmak için yazdığım kooca yazıda tek cümle ile okumaktan vazgeçirebilmiş olmak da kendi adıma büyük başarı sayılabilir. Bir de istediklerimi düzgün aktarabilirsem bundan sonra tam olacak demek ki. :)
Aaa, çok aptalım; siz yazıdan bahsediyorsunuz, kitaptan değil! O cevabımı da bana ibret olsun diye silmiyorum.
SilHaliyle kafamdaki cümleleri de günlük konuşma dilimle kurduğumdan öyle yazdım o cümleyi. Hatta onun için tırnak içinde; lakin ben yazınca da ancak bu kadar oluyor işte. :)
Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının adı B.nin E'si olsun mu ?
YanıtlaSilI ıh, olmasın. Böyle bir fikir benden neden çıkmadı ayrıca? Sırf çekemediğim için hayır, olmasın diyorum. :)
SilKıskandıgın durumu anlamanın meziyeti sana yeterken tutuyorum bu çekememezliğini :))
YanıtlaSil