Küçük bir kız çocuğunun, Scout'un dilinden okuyoruz kitabı. Çocukların dilinden yazılmış kitaplar tuhaf bir şekilde çeker beni. Bülbülü Öldürmek'e başlayınca da öyle oldu. Kitap akıp gidiyor, tek oturuşta bitirmek bile mümkün bence. Yazarın Scout dışındaki karakterlere söylettirdiği diyaloglar dışındaki her şey Scout'un ifadeleri; tüm tanımlamalar, kafa karışıklıkları, her şey işte.
Bunu özellikle belirttim; çünkü bugüne kadar kitabı bize anlatan karakterle kitapları bir tutardım hep. Bu sefer yukarıda bahsettiğim farkı hissettim ilk defa. Evet, Scout'un dilinden okuyoruz ve o bir çocuk ama diğer karakterleri konuşturan Scout değil, yazar. Böyle dümdüz söyleyince demek istediğimi ne kadar anlatabildim bilmiyorum. Ama bunu söyleme sebebimi kitabı okuyan herkes tahmin edebilir: Atticus. Scout ve Jem'in babası olan Atticus Finch. Onlarca kişisel gelişim kitabı okuyana kadar Bülbülü Öldürmek'i okumanın yeterli olacağını bize hissettiren o muhteşem baba. Hakkında yazılabilecek çok fazla şey var ve bugüne kadar hepsi yazılmıştır zaten. Ne yazık ki yeni bir şey söyleyemeyeceğim ben.
Şu anda acı ama gerçek bir itirafta daha bulunmam lazım devam edebilmek adına. Filmi izleyip de filmle ilgili yapım notlarını (trivia demek istemedim şimdi, çünkü biraz sonra yeterince diyeceğim) okuyana dek ben kitabın yazarı Harper Lee'yi erkek sanıyordum. Değilmiş. Vay arkadaş... Gerçi bunu öğrenince ve yapım notlarıyla birleştirince tüm taşlar mükemmel bir şekilde yerine oturuyor. Bu durumda Scout'u Harper Lee'nin kendisi ve Atticus'u da babası olarak almak mümkün. Mükemmel bir romandan dahiyane bir otobiyografiye dönüştü birden kitap. Aranızda 'lan bunu daha yeni mi anladın' vb. cümleler kuran varsa öncelikle tersim çok pistir, bir de kalbinizi kırdırmayın bana. Şu an hem şoktayım hem de aydınlanıyorum. Bitmedi yani aydınlanmam daha.
Üstteki itirafı ne için yaptığımı unuttum. Ha, evet; kitabın önsözünden bahsedecektim. Birkaç ay öncesine kadar elimde aldığım tüm kitapları önsözleriyle beraber okurdum, yani önce önsözü okurdum demek istiyorum. Sonra günün birinde bir tanesinin önsözünde tüm kitabın anlatıldığını fark edince (herkes böyle yapıyor tabii) önsözleri kitaptan sonra okumaya başladım. Bu gıcıklığı yapanlara sesleniyorum: Gözünüzü seveyim, önsöz demişsiniz ama mantığını anlamamışsınız. Böyle saçmalıklar yapacaksanız gidin sonsöz falan yazın yani. Okuma zevkimizin içine etmeyin. Harper Lee'yi örnek alın biraz. Kendisi ne güzel demiş daha önsözünün ilk cümlelerinde: "Bülbülü Öldürmek'te giriş bölümü yok çok şükür. Bir okur olarak giriş bölümlerinden nefret ederim." Şimdi bunu ben desem laf edecek milyon tane insan (milyonlar tarafından tanınıyorum tabii ben) Lee söyleyince onaylıyordur da. Ağzına ve eline sağlık Lee'nin, var olsun. Okuduğum en güzel önsöze sahip oldu böylece Bülbülü Öldürmek.
Çok sevdiğim kitaplar hakkında yazarken mümkün olduğunca kitabın konusuyla alakalı bilgi vermekten kaçınıyorum. Yazmıyorum ki belki daha fazla merak uyandırırım ve insanlar okur. Onun için şimdi de yazmıyorum. Sadece birazdan filmle ilgili notları paylaşırken karakter isimleri vereceğim muhakkak, o kadar. Daha da yok.
Evet, filme gelirsek... 1962 yapımı, Robert Mulligan yönetmenliğinde çekilmiş To Kill a Mockingbird. Atticus rolü ile gerçekten herkesin gözünde efsanevi bir yer edinmiş Gregory Peck var. Yani adam oynamış diyeceğim, ayıp olacak. Kitaptan Atticus'u almışlar, sahneye koymuşlar resmen. Saçma derecede iyi. Scout rolünde Mary Badham ve Jem rolünde Phillip Alford ilk oyunculuklarını yapmışlar. Ama Gregory Peck'i bir kenara bırakırsak benim kadrodan tek tanıdığım isim Robert Duvall. Onun da ilk rolüymüş Boo Radley. Böyle acayip işler sayın seyirciler... İnsan gerçekten hayret ediyor.
Filmin açılış jeneriği çok güzel. Adamların 1962'de yaptıklarına bakınca bugünkü bir sürü filmden soğuyor insan.
Filmle ilgili canımı sıkan tek şe var: Alexandra Hala'nın olmaması. Kitabı okumayanlar için film mükemmelken okuyanlar için biraz budanmış hissi vermesi gayet normal o yüzden. Diğer olmayan karakterler (Jack Amca dahil) o kadar umrumda değildi açıkçası ama Alexandra Hala olabilirmiş bence. Neyse, bu kadarını görmezden gelebiliriz belki; çünkü filmin kendisi bu eksikliği bize hissettirmiyor.
Söylemek istediğim bir şey daha var. İzlediğim tüm yapımlardan sonra mutlaka gider IMDb trivia sayfalarını incelerim. Çok tuhaf gerçeklerle karşılaşabiliyor insan orada. Ama herhalde To Kill a Mockingbird kadar anlam ifade eden bir trivia sayfası okumamıştım daha önce. Birkaç tane not paylaşmak istiyorum ordan. Belki sizlerin de hoşuna gider.
- Gregory Peck'in mahkemede jüriye karşı yaptığı son savunma 9 dakikalık tek çekim bir sahneymiş. Bunu, izlerken de fark edebiliyor insan ama 9 dakika gerçekten çok uzun. Büyük ihtimalle bir sürü insan bu sahneden sonra avukat olma isteğiyle yanıp tutuşmuştur.
- Jem rolünü oynayan Phillip Alford seçmelere katılmak istememiş başta. Ama annesi eğer seçmelere katılırsa yarım gün okula gitmeyeceğini söyleyince koşa koşa gitmiş.
- Atticus Finch, Harper Lee'nin kendi babası Amasa Lee üzerinden oluşturulmuş bir karaktermiş. Babası da 1923 yılında tıpkı Atticus gibi bir zenciyi savunmuş. O dava da Harper Lee'ye romanı yazmak için ilham vermiş. Gregory Peck de Amasa Lee ile tanışmış ve bayağı da kaynaşmışlar. Filmin çekimleri sırasında baba Amasa Lee vefat edince Harper Lee babasının zincirli saatini Peck'e vermiş. Peck de bir sonraki yıl en iyi aktör Oscar'ını almak için sahneye çıktığında bu saati taşıyormuş.
- Peck ile Scout rolünü oynayan Mary Badham filmden sonra da irtibatı koparmamışlar. Hatta sonraki yaşamı boyunca da Peck, Mary'yi Scout diye çağırmış.
- Bu çok acayip: Atticus'un ofisten eve döndüğü ilk sahnesinde (çocukların koşarak onu karşıladıkları sahne) Harper Lee de sette konukmuş ve ağlıyormuş. Gregory Peck neden ağladığını sorunca Peck'in tıpkı babasına benzediğini, hatta babasının bile böyle ufak bir göbeği olduğunu söylemiş. Peck'in cevabı: "Bu, göbek değil Harper; bu, muhteşem oyunculuk."
- Tim Robinson'u oynayan Brock Peters kendini savunduğu sahnede ağlamaya başlayıca Gregory Peck de kendisini zor tutmuş ve sahne boyunca Peters'ın gözlerinde değil de başının arkasında bir yere bakmak zorunda kalmış.
- Yine Brock Peters, ilerleyen yıllarda Gregory Peck'in cenazesinde bir anma konuşması yapmış.
- Walt Disney, To Kill a Mockingbird için "işte bu, tam da keşke ben yapsaydım dediğim bir film" demiş.
- Scout, Boo, Heck Tate, Mayella ve Mr. Gilmer karakterlerini oynayan tüm oyuncular Alacakaranlık Kuşağı'nın da çeşitli bölümlerinden oynamışlar. Bu da demektir ki Alacakaranlık Kuşağı'nı izlemek lazım.
Saygılar efem, kendinize iyi bakın.
Not: Kış Okuma Etkinliği, adında hayvan adı olan kitap, 10 puan.
Ben bu kitabı okuduktan sonra üzerine blog yazısı yazamamıştım. O kadar çok etkilenmiştim ve o kadar zor gelmişti ki yazmak... Capote filminde Harper Lee var ucundan, ayrıca Truman Capote'nin Soğukkanlılıkla kitabında da... Onlara da bakmanızı tavsiye ederim. Ben geçen yıl okuyup/izleyip bloga yazmıştım.
YanıtlaSilEvet, çocukluk arkadaşıymışlar Harper Lee ile Truman Capote. Filmi izledikten sonra öğrenmiştim ben de.
SilFilmi ve kitabı yazdım bir kenara, teşekkür ederim. :)
Tam "şu kitabı artık benim de okumam lazım" diye yorum yazacaktım ki, bir de Soğukkanlılıkla demiş sevgili Maledisant. Benim de geçen yıl okuyup sevdiğim kitaplardan. Anlaşıldı, artık Bülbülü Öldürmek'i de okumak şart oldu. =)
SilVe senin onu okuman şart olduğu kadar benim de Soğukkanlılıkla'yı okumam şart oldu. Olmuş sayıldı yani. :)
Silkitabı okuduktan sonra bir türlü filme gitmedi elim, bekliyor öyle klasörde.
YanıtlaSilBir süre sonra izlemek daha iyi olabilir aslında, anılar tazelenir. :)
SilMustafa, bu kitap hakkında yorumumu "Okuyunuz ve çocuklarınıza okutunuz" yazısıyla sonlandırmıştım..
YanıtlaSilBülbülü Öldürmek'in çok yalın bir anlatımı var. Çok kolay okunuyor ama sonrasında kolay kolay etkisinden çıkamıyorsunuz. Filmini izlemedim. En kısa zamanda izlemeyi isterim. Filimde hala yok mu? Ama o önemli bir karakter.
Harper Lee kadın mıymış??? Şaşkınım! Sayende bunu öğrendim.
Hah, yalnız değilmişim Harper Lee konusunda. :)) Şu anda kendimi daha iyi hissediyorum.
SilKendini çok çok iyi hisset. Bak sayende biz öğreniyoruz.
SilO benim için biraz ukalalık olur. Hep beraber öğreniyoruz diyelim. :)
SilFilme dair derlediğiniz notlar çok iyi olmuş. Bazılarını bilmiyordum, öğrendiğime sevindim.
YanıtlaSilİyi ki yazmışım o halde. Bir an için yazıyı boşuna uzatıyormuşum gibi hissetmiştim yazarken.
Silçok güzel anlatmışsınız.Filmle ilgili notlar harika, sayenizde ben de öğrenmiş oldum. Film çok güzel, ben de bu sene açılışı bu filmle yaptım, daha önce neden izlemedim diye kendimi suçladım da. Ama ben filmini izlediğim kitapları okumayıyorum. Zaman kaybı diye bir düşünce karşıma geçiyor. siz hem filmi izlemişsiniz, hem de kitabı okumuşsunuz, acaba kitabını okusam mı? zaman kaybı olmaz mı? çok teşekkür ederim güzel yazı için :)
YanıtlaSilÖncelikle teşekkür ederim.
SilKitabı okuyun. Neden mi? Şimdi filmi izliyoruz, iyi güzel ama kitapta şöyle bir güzellik var. Bir çocukla konuşuyormuş gibi okuyoruz. Ara sıra öyle laflar ediyor ki gülüyor insan, gerçekten de tam bir çocuğun edeceği laflar bunlar. Mesela Scout'un Alexandra halası için söylediği, daha doğrusu bize anlattığı bazı şeyler var ki bunları okumanın tadı bir başka.
Aslında özetle şöyle de diyebiliriz. Filmi şimdi değil de altı yedi yaşlarınızda izleseydiniz aklınızdan neler geçerdi? Hah işte, o aklınızdan geçenler kitaptaki satırlar oluyor bir nevi. O yüzden bence okumanız lazım. :)
Cevabım gecikti biraz,kusura bakmayın :) çok teşekkür ederim, çok güzel anlattınız.Öyleyse,okuma listeme aldım. Bir şey daha söyleyim,çok kitap okuyan, özellikle kaliteli bir kitapkurdu olan erkeklere çok büyük sayqıda bulunurum.Size bunu iletmek istedim.Keyifli okumalar :)
SilEstağfurullah, kusur yok, lütfen.
SilUtandım sanki biraz. Çok teşekkür ederim. :) Ben de böyle açık sözlü insanları çok takdir ettiğimi söylemeden geçmeyeyim o zaman. :)
Yazı, derleme çok güzel ama en çok şu kısma takıldım, "çocuk kalbi- pal sokağı çocukları ve bülbülü öldürmek'in " çocuklara okutulması gereken kitaplar olduğu (ortak kanı) ...
YanıtlaSilOkumayı bana sevdiren kitap "çocuk kalbi" dir.. Ve ne tuhaftır ki, kendimi ne zaman kötü- yersiz yurtsuz hissetsem sırayla bu üç kitaba sarılırım, sığınırım. Çünkü, sorunlarıma daima bir yanıt alacağım karakterler mevcuttur- özellikle Atticus kahramanımdır.. Gregory Peck hayranlığımdan olsa gerek, filmi de çok beğenmiştim, özellikle başlangıç sahnesi beni bitirir.. Pastel boyalar, bilyeler, figürler..
Velhasıl, bu üç eserin de ortak bir fikiri var; insan ve insana dair kuşku götürmez gerçekler- iyi ve kötünün çarpışması.
Yazıyı çok beğendim, hani belki bir gün ben de yazarım bu konuyla ilgili.
sevgiler.
Bu üç kitap dışında okuduğum Küçük Şey diye bir kitap da vardı ama onun içeriğini neredeyse hiç hatırlayamadığım için bu listeye alamıyorum. Ama sanki o da çok güzeldi gibi kalmış aklımda.
SilFilmin açılışı konusunda da herkes hemfikir herhalde, şu ana kadar beğenmeyeni görmedim.
Yazıyı beğenmenize çok sevindim, teşekkür ederim. :)
filimi anlatan kısa not yazarmısın (ing ödevi için)
YanıtlaSilİnternette bulamayacağın herhangi bir şey yazmam mümkün değil. IMDB'ye baksan yeter, halihazırda orası da İngilizce hem.
SilĞ
YanıtlaSil