24 Nisan 2014 Perşembe

Arzu Arınel - 41. Oda: Mardinkapı

Efem, düşündüm ki çoktandır şöyle Asım Abi tadında entelliğimi vurguladığım bir yazı yazmamışım. Entelim ben. Neden? Çünkü baktım ki ben ağırlıklı olarak klasikleri okuyorum; yani en azından bundan kırk elli yıl önce yazılmış kitapları. Dedim ki neden entelliğimi konuşturup popüler kültüre bir katkım olsun diye son yıllarda çıkmış bir kitap okumuyorum?

Şaka şaka, benim kafam o kadarına basmaz. Şenlikte, ilk eserini 2010 ve sonrasında yazmış bir yazardan kitap okuma kategorisi vardı. Ondan tüm bu artistliğim. Ama yani sonuçta yine de okumuş olduğum için pek tabii ki entelliğimden de ödün verecek değilim.

Neyse, bu kadar boş muhabbet yeter. Kitaptan bahsedelim biraz da.

41. Oda: Mardinkapı ile 2013 yılı Everest Yayınları İlk Roman Ödülü'nü kazanmış Arzu Arınel. Bunu ilk duyduğumda herhalde aşağı yukarı yaşıtızdır diye düşünmüştüm. Yanılmışım. 1959 doğumluymuş kendisi. Kitap yazma işini ciddiye aldığını da yazarlık kursuna gitmiş olmasından anlıyoruz. İşte, gördüğünüz gibi azmin elinden bir şey kurtulmuyor sayın seyirciler. Bize de helal olsun demek düşüyor.

Kitapta Kırıkkaleli (arka kapakta Kırşehirli yazıyor ama sanırım yanlışlık olmuş ya da ben bir şeyleri gözden kaçırıyorum) bir ailenin dağılışı, evin en büyük kızı Berna üzerinden anlatılmış. Tabii bir Türk ailesinin dağılış süreci anlatılınca işin içine ister istemez bir sürü eş dost, akraba da dahil oluyor ve kitabın ilk yarısı bitip de ana olay oturana kadar epey karakter dolaşıyor ortalıkta. Haliyle onca isim de biraz yorucu olabiliyor. Sonra sonra asıl konu oturunca böyle bir sorun kalmıyor.

Kitapta genelev lügatinden seçmeler isimli iki bölüm var. Kısa kısa bazı bilgiler veriliyor. Berna'yı ve genel olarak hayatını anlamak için bu bölümler iyi düşünülmüş.

Kitabı beğendin mi derseniz, aslında çok değil. Fakat kötü de değil. Normal diyelim. Nasıl demek lazım, yeni bir şey söylemiyor. Ama söylediği kadarını düzgün söylüyor. Vakti zamanında Stephen King'in Yeşil Yol'u için bu adamın anlatımında canımı sıkan bir şey var ama ne olduğunu bulamıyorum, çiğ midir nedir demiş; hatta kendim bile ne demek istediğimi anlamadım diye itiraf etmiştim ya hani, hah işte, ondan bu kitapta da var. Yalnız fark edebileceğiniz üzere yine anlatamadım. Yani aradan geçen onca zamanda kendimi düzgün ifade etmek adına hiç yol kat edememişim. Alkışlar bana. İstikrar önemli çünkü, iyi tarafından bakmak lazım.

Eeeveeeet, bugünlük de bana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunuyorum. Geçenlerde yiiiğrım (kardeşim olur kendisi) niye hep kitap yazısı yazıyorsun da normal yazı yazmıyorsun diye bir serzenişte bulunmuştu bana. Aslında evet, yazmam lazım da bilen bilir, bu üşengeçlik bir harika dostum. :) İnş cnm yaa :s diyorum kısaca. Hadi şimdilik bana eyvallah.

8 yorum:

  1. mardinkapı meselesi ne oluyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mardinkapı, Diyarbakır'da tarihi bir yapı aslen ama kitaptaki meselesi yine Diyarbakır'daki genelevlerin bu bölgede yer almasından kaynaklı oluyor.

      Sil
  2. hmmm, impressive)))

    YanıtlaSil
  3. Neden senin kitap yorumlarını okutken sesini duyar gibi oluyorum?

    Böyle de enteresan bir yorum yazma ihtiyacı duydum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konuşma dilimde yazdığım için. Sadece şu değişiklik var: konuşurken mesela 'ee nabıyonuz lan bu akşam' diyorsam yazıda 'Eee, ne yapıyorsunuz lan bu akşam?' şeklinde yazıyorum. Dilin gramerine uyduruyorum elimden geldiğince.

      Bunu yapmamdaki en önemli sebep dile hakim olma isteğim. Türk Dil Kurumu'nun sayfasına gidip sık sık şu kelimenin doğru yazılışı bu mu acaba diye bakarım o yüzden.

      İkinci sebebi de, nasıl desem, edilgen ve mastarlı cümlelerle yazılmış blog yazılarını sevmiyorum. Çünkü samimiyeti baltalıyor. Mesela '41. Oda: Mardinkapı ile 2013 yılı Everest Yayınları İlk Roman Ödülü'nü kazanmış Arzu Arınel.' cümlemi ele alalım. Burda demek istediğimi dışarda konuşuyor olsam da bu şekilde söylerim. Bu cümleyi şu şekilde duymak ya da okumak çok canımı sıkar örneğin: "41. Oda: Mardinkapı ile 2013 yılı Everest Yayınları İlk Roman Ödülü'nü kazanmıştır Arzu Arınel."

      İkincisindeki o kazanmıştır kelimesi beni edebiyattan acayip soğutuyor potansiyel olarak. Ben istiyorum ki gül gibi geçinip gidelim, fikir alış verişinde bulunalım. Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz. Eehehee.. :))

      Uzun bir cevap oldu ama sanırım derdimi anlatabildim. :) Ama yine de soruna özetle şöyle ukala bir cevap verebilirim: çünkü ben öyle istiyorum. :))

      Sil
    2. "Lan" lı bir cumleyi gramer e uydurmak cumlesiyle birlikte kullanman ayrı güzel :)

      Şaka bir yana dediğine katılıyorum. Blogların özelliği kitap okumayı seven bir arkadaş diline sahip olması olmalı. Zira lnternette bolca -mıştır' ları kullanan büyük ustalar var tezleriyle birlikte. Akademik bilgi için yazılmıyor bloglar.

      Benim yazdığımdan kastım samimi yazıyor olmandı. Keyifle okutuyorsun yazdıklarını. ( burada yazar şapka çıkarıyor. )Yorgunluk falan aktarım sıkıntısı çekiyorum anlaşılan :)

      Sil
    3. Yok, ben anladım demek istediğini. Gayet de düzgün yazmışsın bence. Yorgunluktandır öyle düşünmen, evet. :)

      'Lan' için de aslında yazarken sıkıntı çekmiyorum desem yalan olur. Günlük hayatta samimi olduğum kişilerle çok 'lan'lı konuşurum. Kötü olarak düşünmedim hiç, daha samimi bile oluyor; fakat iş yazıya gelince riskli bir durum teşkil edebiliyor. Ukala veya saygısız birisi gibi gösterir mi beni diye düşünüyorum. Sonra da diyorum ki canım sağ olsun. What can I do sometimes? :))

      Samimiyetin de cılkını çıkarmamak önemli yani. Lafı uzattıkça abarttığım oluyor bazen. Onları da zamanla gidermeye çalışacağım. Bakalım artık, ne kadar olursa.

      Güzel düşüncelerin için de ayrıca teşekkür ederim. :)

      Sil