7 Mayıs 2014 Çarşamba

Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken

Öyküler, öykülerimiz, Oğuzcuğumuz Atay'ın öyküleri... Kafamdakiler karman çorman, sıraya koyup yazmaya başlasam iyi olacak hepsi uçup gitmeden. Hemen başlıyorum o yüzden. Biraz selamsız sabahsız oldu bu sefer, idare ediverin.

Sekiz tane öyküden oluşan bir derleme Korkuyu Beklerken. Yine hepsinde temel olarak 'tutunamayan insan' var ya da insanlar. Bu ne demek? Okurken yine çok derinlere dalıyoruz demek. Kısaca öyküler hakkında birkaç kelam etmek istiyorum yüksek müsaadenizle; ama önce öykülerin isimlerini bir listeleyeyim:
  • beyaz mantolu adam
  • unutulan
  • korkuyu beklerken
  • bir mektup
  • ne evet ne hayır
  • tahta at
  • babama mektup
  • demiryolu hikâyecileri - bir rüya
beyaz mantolu adam'dan başlayayım (kitapta öykü isimleri küçük harfle yazıldığından ben de geleneği sürdüreyim dedim). Vakti zamanında Tutunamayanlar'la ilgili yazdığım yazıda Oğuz Atay'ın Yusuf Atılgan ile olan ilişkisinden bahsetmiştim. Bu öyküyü okurken adeta bir Yusuf Atılgan eseri okuyor gibi oldum aslında, tabii Atay'ın kendine has üslubu işi değiştiriyor ama bana sorarsanız temel olarak bu öykü de ufak bir Aylak Adam veya Anayurt Oteli. Hatta Camus'nun Yabancı'sı biraz da. Yani toplumdan uzaklaşmış birisini takip ediyoruz bu öyküde. Çok etkileyici olduğunu söylemem lazım.

unutulan ise nasıl desem, çarpıcı bir öykü. Ne oluyor ne bitiyor anladığımda yok artık, nasıl ya deyip devam ettim okumaya. Çatı katında 'unutulmuş' bir sevgili söz konusu. Kısa filme de çekilmiş bu arada bu öykü ve gayet başarılı olmuş bence. İzlemek isteyenleri böyle alalım.

Kitaba ismini veren korkuyu beklerken, en uzun öykü. Altmış küsür sayfa olması lazım, öyle hatırlıyorum. Şimdi bakmaya üşendim de biraz. Karanlık bir öykü. Bu kelimeyle açıklanır gibi geliyor yani bana. Belki paranoyak da diyebiliriz ama Oğuz Atay kızar o zaman, olabildiğince kendi kelimelerimizle anlatsak daha güzel. Türkçe neyimize yetmiyor, değil mi? Öykünün ismini önceleri hiç düşünmemişim, onu fark ettim. Okuyunca biraz tuhaf oldum o yüzden; çünkü beklemediğim bir şekilde kendini eve kapatıp 'korkuyu bekleyen' bir baş karakter söz konusu. Şimdi böyle yazınca 'e, bunu mu anlamamışsın' demeyelim lütfen. İnsanlık hâli, öyle düşünememişim diyelim.

bir mektup, gönderilemeyen ve yana yakıla yazılan bir mektup. Biraz dolaştım internette, bu öykü için Dostoyevski kokuyor sanki diyenler var. Hakikaten öyle, gerçekten bir Dostoyevski gibi rahatsız ediciliği var. Oğuz Atay'ın kendi rahatsız edici tarzından ziyade Dostoyevski'nin rahatsız ediciliği. Rahatsız. Edici. Yeterince 'rahatsız' yazdım sanırım. Rahatsız oldunuz mu? Olmayın. Rahatsız olmanızı istemem.

ne evet ne hayır, benim en sevdiğim ve beğendiğim öykü oldu. Aslında belki de en hafif ve amiyane tabirle boş öykü kitaptaki. Ama o kadar yüksek bir kara mizah dozu var ki okurken karnıma ağrı girecek sandım gülmekten. Oğuz Atay'ın bu çok ince ama zekice kara mizahı benim en sevdiğim yanı. Çünkü ben de bir arkadaşın deyimiyle 'absürd komedi' türünde birisiymişim ki çok doğru. Tür derken, insanları kitaplar üzerinden sınıflandırıyor idik. Yani cins olmam gibi anlaşılmasın. Bilakis çok mülayim bir insanımdır.

tahta at, ooo, şimdi bunun için ne demek lazım? Hımmm... Giydirmiş Oğuz Atay, ben öyle demek istiyorum. Gelene geçene, düzene, ona buna giydirmiş. Çok iyi olmuş çok da güzel iyi olmuş taam mı? Ben daha ne desem boş. Okuyun, anlarsınız. Adam yazmış. Bu paragrafı biraz daha uzatırsam el kol hareketi yapmaya başlayacakmışım gibi bir his var içimde, onun için bir sonraki öyküye geçiyorum.

babama mektup, bu da diyebilirim ki en sevdiğim ikinci öykü oldu. Vefat etmiş bir babaya yazılıyor mektup, oğlu tarafından. Biraz serzeniş, biraz sitem, en içte sevgi ve muhabbet var. Altı çizilecek güzel ve etkileyici cümleler var. Ben birini paylaşmak istiyorum: "Gene de sonunda sana bütünüyle benzemekten korkuyorum babacığım: Yani ben de sonunda senin gibi ölecek miyim?" Biraz farklı bir mektup olduğunu anlamışsınızdır diye düşünüyorum.

Son öykümüz olan demiryolu hikâyecileri de mükemmel bir sona sahip. Ama öyle böyle bir sonu yok. Son sayfayı baştan sona işaretledim dersem belki anlatabilmiş olurum. Öyküyü okumak isteyenlerin keyfini kaçırmamak adına alıntı olarak paylaşmayayım burada ama isteyen buradan okuyabilir o son kısmı.

Toparlarsam, şunu söylemem gerek öncelikle. Oğuz Atay'ın öykücü kimliği de romancı kimliğinden aşağı kalır değil. Ama ben yine de romancı tarafını daha çok sevdim sanırım. Çünkü anlattığı çaresiz ve sıkışmış tiplerin kafasının içindekileri uzun uzun yazdığı satırlar onu Oğuz Atay yapıyor benim için. Burada mesela en uzun öykü altmış küsür sayfayken Tutunamayanlar'daki bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bölüm seksen yedi sayfa falandı. Hacimli kitapları daha güzel diyorum bu yüzden. Çünkü içlerinde okura nefes aldırmak için araya serptiği inanılmaz detaylar ve tespitler daha fazla yer alıyor onlarda. Fark edebileceğiniz üzere bu biraz da benim açgözlülüğümden kaynaklı.

Bir Oğuz Atay eserinin daha sonuna gelmiş olmanın verdiği 'e, şimdi ben n'apacağım?' hissiyle hepinize selam ederim. Bu yazımı da yüzsüzlük ederek Oğuz Atay'ın o güzel alıntısıyla bitirmek istiyorum. Kendinize iyi bakın.

Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?

4 yorum:

  1. Bu kitabı okuyalı çok uzun bir zaman geçmiş, bir kitabın ayrıntılarını hatırlayamamak iyi mi kötü mü bilemiyorum ama tekrar okumak için bir sebep olabilir.Oğuz Atay'ı Yusuf Atılgan'dan önce okuyunca Aylak Adam, Korkuyu Beklerken'in yanında yavan gelmişti bana.
    Yine çok keyifli bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.

      Dediğiniz sırada okuyunca Aylak Adam'ın yavan gelmesi mümkün bence de. Oğuz Atay biraz daha silkelemeyi seviyor okurunu çünkü. :)

      Sil
  2. Muhteşem bir kitap gerçekten. Ben özellikle Beyaz Mantolu Adam ve Korkuyu Beklerken öykülerine hayran kalmıştım. Çok güzel tanıtmışsın kitabı Mustafa. Tekrar okuyasım geldi valla :)

    YanıtlaSil