29 Haziran 2014 Pazar

Oğuz Atay - Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan

Oğuz Atay okumalarına bir biyografi ile devam ettim sevgili gönül dostlarım. Orhan Gencebay çalıyor da arkada, idare edin bu akşamlık beni.

Mustafa İnan hocamızın hayatını biyografik bir roman şeklinde sunmuş bize Oğuz Atay. Kaldı ki kendisi de bir dönem Mustafa Hoca'nın öğrencisiymiş. O yüzden kitabı biraz daha ilgiyle okudum diyebilirim. Bu ilgimin karşılığını da aldım kitaptan. Daha ne olsun?

Türkiye'de mekatroniği kuran adam desek sanırım yanlış olmaz Mustafa İnan için. Bir bilim adamı oluşu kendisini çok iyi açıklayamıyor halbuki, daha doğrusu çok ama çok eksik açıklayabiliyor. Çünkü kendisi gerçek anlamda kültürlü, hatta adeta ayaklı kütüphane diyebileceğimiz bilgi birikimine sahip birisiymiş. Düşünün ki fen bilimleri çıkışlı Mustafa İnan'ın en büyük zevklerinden birisi dilleri ve kelimeleri incelemek, kökenleri bakımından kelimeler üzerinden ilişkiler kurmakmış.

Bunu yanında Divan Edebiyatı'na olan sevdası ve her türlü ortamda ve durumda ezberden duruma uygun bir şiir okuyabilmesi, bunları yukarıdaki hevesi ve ilgisinin de yardımıyla açıklaması da işin bir başka boyutu. Böyle dolu dolu bir insanın bilim adamı olması ülkemiz için çok büyük öneme sahip bence. Neden peki? Çünkü bana şu anda Türkiye'nin herhangi bir üniversitesinin rektörünün Mustafa İnan kadar donanımlı olabileceği fikri pek inandırıcı gelmiyor. Dediğim gibi, bana öyle gelmiyor.

Zorluk içinde büyümüş ve sürekli sağlık problemleri çekmiş olmasının yanı sıra, ömrü boyunca rahat bir oh çekemeden göçüp gitmiş bu diyarlardan ne yazık ki Mustafa İnan. Bir akademisyen olarak en takdir ettiğim yönü herhangi bir konuyu karşısındaki kişinin anlayabileceği en uygun dille anlatma kabiliyeti oldu diyebilirim. İnsanların seviyesine göre o ya da bu şekilde, ama mutlaka bir şekilde işin doğrusunu ifade edebiliyormuş. Şimdi aramızda bazılarına bu çok basit gibi gelebilir ama ı ıh, gelmesin yani. Kazın ayağı öyle değil. Bu deyimi de hep kullanmak istemiştim, bugüne kısmetmiş.

Teknik olarak kitaptan bahsedecek olursam ilk olarak şunu söylemem lazım ki ağır bir kitap. Oğuz Atay'ın varlığı aşikar yani kitapta. Öyle oturayım da iki günde okuyayım dememek lazım, telef olursunuz. Ben bir ayda okudum mesela, sindire sindire. Yine uzun paragraflar var kitapta, tıpkı her Oğuz Atay eserinde olduğu gibi.

Kitabın önsözü Mustafa İnan'ın en iyi arkadaşlarından Cahit Arf'e ait. Kendisi olağanüstü bulmuş olmasa da kitabı beğenmiş. Ancak bu kadar yazılırdı demiş Mustafa'nın hayatı. Yalnız işin güzelliğine bakar mısınız arkadaşlar; kitap Mustafa İnan hakkında, yazar Mustafa İnan'ın öğrencilerinden Oğuz Atay, önsöz de Cahit Arf'in. Şimdi ben kendi çevreme bakıyorum. Neyse ya tamam, bakmıyorum. Moralim bozulacak gibi oldu. Çok zorlamayayım ben.

Daha fazla lafı uzatmayayım. Çok içten gelerek rica edeyim, bu kitapla insanları tanıştıralım. Daha doğrusu Mustafa İnan gibi hocalarımızı tanıyalım. Eğitimci nasıl olur, nasıl olmalıdır öğrenelim böyle değerlerimizden. Paraların arka yüzüne bu insanların yüzlerini basmayla olmuyor. Okuyup öğrenmemiz, tanımamız lazım. Hiçbir şey olmasa bir insanın hayatını öğrenmiş oluruz ve onun tecrübelerinden faydalanırız. Bence en azından bu kadarı olur yani.

Son olarak bir notu da ekleyip bitireyim. Bu kitap aynı zamanda MEB'in Türk ve Dünya Edebiyatı'ndan 100 Temel Eser listesinde yer alıyor. İki saattir boşuna çene yormuyorum yani, hakikaten önemli bir kitap. Bu bilgiyi de paylaştığıma göre huzurlarınızdan gönül rahatlığıyla ayrılabilirim. Hoşça kalın efendim.

Dipnot: Son anda aklıma geldi. Herkese güzel bir Ramazan ayı dilerim. Önemli olan insan olmak. Lütfen ağacı  sevelim, yeşili koruyalım ve ayıları öpelim.
 

8 yorum:

  1. Kitap yorumundan sonra dipnot tam olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. herkesin özellikle öğretmen ve öğrencilerin okumasını dilediğim nadir kitaplardan, ilham verici

    YanıtlaSil
  3. Şu mühim konuya yorum yapmadan, bir de anı anlatmadan geçemedim. Bir hocamız vardı ben tee üniversitedeyken. Adam ilmin ayaklı örneğiydi bizim için zira biz adamı Çinli sanmıştık konuşurken. Kendisi genç yaşında bir Çinli'ye Çince öğretebilecek kıvamdayken, 1 senelik dersimizde bize tek bir cümle öğretememişti. Diyeceğim o ki bilgi güzel şey, birikimdir, kıymetini bilmeli ama öğretmen dediğin bildiğinden fazlasını bile öğrencisine verebilmeli. Aktarım gücü olmayan birikimliler ve birikimsiz aktarımcılar arasına sıkışmış bir eğitim sistemimiz var bizim. Yazık oluyor gençliğe.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğini aktarabilmek işte, evet. Einstein haklı yani yeterince basit anlatamıyorsan sen de pek biliyor sayılmazsın demeye getirirken. Kaldı ki bilgi de paylaşıldıkça çoğalır.

      Eğitim sistemimizi bu kadar güzel özetlediğin için tebrik ederim ayrıca. :)

      Sil
  4. dostum gönül dostum iyi ki blog yazıyorsun :) blogunu nerden buldum anlatmak isterim. ukitapta kitap yorum blogları vardı,onlardan birine baktım valla ne yalan söyleyeyim hiç beğenmedim. yaz okuma şenliği diye bişey varmış (hiç haberim yoktu) kimler katılıyormuş dedim senin bloğunun ismi ilgimi çekti ! derken buradayım. çok iyi yorum yazıyorsun arkadaş bence yorum dediğin kitabın özeti olmamalı, öznel olmalı,ve sıkmamalı, yazmak herkesin harcı değil kardeş... seni bu konuda (haddime düşmeyerek ) başarılı buldum.tebrik eder başarılarının devamını dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahahaa, çok teşekkür ederim. :))

      İçimden geldiği gibi yazıyorum. Kitap özeti gibi yazamam zaten, bunalırım. Okulda en nefret ettiğim ve gereksiz bulduğum ödevler de hep özet çıkarma üzerineydi zaten. Hey gidi zamanlar...

      Sil