26 Haziran 2014 Perşembe

Sait Faik Abasıyanık - Semaver

Bir aydan fazla zamandır kitap bitiremiyordum. Bugün azmettim ve şeytanın bacağını kırdım. Halbuki okurken de içten içe hep 'oha ya, niye onca zamandır okumamışım gene, şu keyife, şu laflara bak' diye geçirdim yine. Şimdi ben her şeyi kitap okumaya bağlayabilen artist bir insan olduğum için bir kez daha bağlıyorum ve diyorum ki kitap okumanın tadı başka hiçbir şeyde yok. Annemin sarmasının tadı da hiçbir şeyde yok ama onun konumuzla alakası da yok. Geçelim.

Türk Edebiyatı'nda öykü yazarı denince akla sanıyorum ki ilk Ömer Seyfettin gelir, şaşmaz yani. Net. Halbuki işin içine girsek mutlaka ama mutlaka daha farklı ve bize hitap etme ihtimali daha fazla olan yazarlar da bulacağız. Bu da net. Kaldı ki ben yer yer Ömer Seyfettin'in epey psikopat bir insan olduğunu da düşünmüşümdür. Bomba, Diyet vb. bazı hikayeleri çocuklar için hiç de uygun değiller bence. Peki, ya Sait Faik nasıl?

İtiraf etmem lazım ki ilk kez okudum Sait Faik ve size şöyle söyleyeyim, Mustafa Kutlu okurkenki doğallığı hissetim öykülerinde. Zahmetsizçe yazmış sanki. Kötü anlamda değil tabii bu. Günümüz tabiriyle kasmamış yani. Kalem akıp gitmiş. Zaten ömrünce de yazarak para kazanma gibi bir çabası olmamış Haldun Taner'in kitabın sonunda belirttiğine göre.

Nasıl yazmış o halde? İçinden geleni olabilecek en sade ve basit haliyle yazmış. Herhangi bir öykünün sonunda şok edici bir cümle aramamak lazım; çünkü öyküler bittikleri yerde bitmeyip devam etselermiş birkaç sayfa daha hiç sırıtmazmış. Günlük olağan şeyleri de yazmış, bir nevi anı da yazmış. En belirgin özelliği sanırım ufak detayları yazması sürekli. Yani ne bileyim, çorap söküğünü yazmış mesela adam. Tabii bunu şimdi örnek olsun diye salladım ben. Ama gidip de sonunda 'İşte o adam Einstein'dı!' diyeceği bir ortam oluşturmamış. Tabii bunlar hep rahat okunmasını sağlıyor öykülerin.

En kilit noktalardan birisi de yine Haldun Taner'in bahsettiği gibi öykülerinde bir şeyleri savunmaya ya da alttan alttan bazı görüşleri yedirmeye çalışmayıp günlük yaşantıyı olduğu gibi yazmış olması. Adam adeta sevgi ve pozitif düşünce timsali diye düşünmedim değil okurken.

Bu arada ben kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları baskısından okudum. Sayfaların diplerine eski kelimelerin anlamlarını yazmışlar. Takdir ettim bu davranışlarını, kendilerine buradan teşekkür ediyorum.

Sait Faik'in ilk eseriymiş ayrıca Semaver. Ben diğer eserlerini de sırayla okuyayım o zaman. Siz de okuyun. Hatta belki de okudunuz. Artistlik yapın bana o zaman, ezin beni. Hak etmiş olabilirim.

Kitapla o kadar alakasız bir şey söyleyesim var ki şu anda, söylemezsem içimde kalır. Bugün kan tahlili yaptırmak için kan verdim. Beş tüp kan aldılar! Ağırlık merkezim şaştı lan resmen. Yalnız teknoloji çok ilerlemiş. Eskisi gibi şırıngayı (tamam tamam, enjektör) batırıp kendileri çekmiyorlar. İğnenin ucunu takıyorlar, kan kendisi geliyor. Benim kanımda da biraz oynaklık varsa demek ki hiç yok ben gelmem falan demedi. Adam iğneyi çıkarmasa hepsi şarıl şarıl, gürül gürül akacak. Bu paragrafın anafikri: Lan arkadaş, kan vermeye gidiyoruz. Bari hemşire falan alsaydı. Niye o eleman aldı ki yani? Nalet olsun, sebep neydi ki?

Hadi ben gideyim artık. O hadiyi de cümlenin başına eklemeden konuşamıyorum bile. Yazımı da etkiliyor onun için. Hadi görüşürüz. :)
 

10 yorum:

  1. O halde "Alemdağ'da Var Bir Yılan" kitabını almanızı tavsiye ederim. Orada kitaba ismini veren mükemmel öykünün haricinde "Yalnızlığın Yarattığı İnsan" diye bir öykü de var ki, müthiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsmi de çok etkileyiciymiş: Yalnızlığın Yarattığı İnsan. Merak ettim.

      Teşekkür ederim tavsiye ettiğiniz için. :)

      Sil
  2. 1 aydır ben de kitap okuyamıyordum ta ki Pinuccia çıkıp aha da yaz şenliği diyene kadar. Şenlik bahane, okumak şahane dedim ama yine zorlanıyorum okumakta. Şu sıralar işten cikarmalarimiz mevcut ki vicdanım sızım sızım sizlamakta. Is insanin ömrünü yiyormuş ben onu anladim. Kitaplardan uzaklastiriyor ya beni en cok da ona kizginim.

    Öyle dedikodu havasında bir yazayım dedim, bu kitabı okuduğun için de kiskandigimi caktirmayayim istedim. Olmamıştır muhtemel. Neyse keyifli okumalar dilerim. Kitaplara dönüş yapmana sevindim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo, senin işin stresliymiş epey. Allah sabır versin. Ben bu sefer etkinliğe katılmayacağım, değişiklik iyidir hem. Sana can-ı gönülden başarılar diliyorum.

      Dedikodu saymıyorum bunu ben, hoş sohbet sayıyorum ve teşekkür ediyorum. Her zaman beklerim, biliyorsun. :)

      Sil
  3. kitabın
    sonunda şok edici cümleler olmaması, insan kitabı olduğuna dalalet
    eder. ayrıca ufak detaylar güzeldir. farkedebileni severiz. ama mesela
    barış bıçakçı'nın aramızdaki en kısa mesafe kitabında sürekli ufak güya
    göstermicek ama gözüne gözüne soktuğu detaylar var ki onları sevmeyiz.
    kitabın altı çizilmiş. kim bilir ne sevinmiştir yavrucak. bunlar normal
    insan belirtileri yalnız. bunu da belirttiğime göre, yorumumu
    noktalarken, yorumumu noktalıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumda ben:
      * İnsan kitabı diye bir kavramdan haberdar oldum?!
      * Kendimin de normal bir insan olduğumu öğrendim.
      * Bu iki gerçeği birleştirerek benim bir yerlerde bir kitabım olması gerektiğine ya da benim bir kitap olmam gerektiğine dair bir fikir, bir hissiyat edindim.

      Bu durumda soruyorum: yorumumu noktalarken yorumumu noktalıyorum ne demek? Evet.

      Sil
    2. sen daha hala bir yerlerde kitabım olması lazım mı diyorsun? madame bovary'nin altına bak.
      ayrıca demekki yorumumu noktalamadan bikaç gıcıklık daha yapasım gelmiş ama insanlık adına vazgeçmişim ammaaa...

      Sil
    3. Madame Bovary'nin altında defter var sanki daha çok. Ama ben tabii miyop olduğum için yanılıyor da olabilirim.

      İyi de gıcıklıksa al sana gıcıklık: 'demekki' diye bir şey yoktur, olabilemez! 'Demek ki'dir o, hani bunları bi' öğrenirsek...

      Uuu, gelsin şimdi ayarlar. :D

      Sil
    4. birincisi;
      içi yazılı bi defter eşittir kitaba. hatta bence büyük eşit. tamam mı?
      anlaştık mı?
      ikincisi insan dostum; hatırlarsan bu ki meselesine daha önceden
      değinmiştik. hatırlıyor musun? yok. naapıyım hatırlamıyorsan. demek
      ki'yi öğrenmiş bulundum artık böyle gözüme sokunca, ama diğer ki'ler
      için söz vermiyorum. bir de onu öğrenemem şimdi başıma iş çıkarma!

      Sil
    5. Birincisi, ona ben de katılıyorum. Yazılı bir defter >= 2^(kitabın kalitesi)/(kitap hediyeyse imzalı olma katsayısı). Bilmem anlatabildim mi? Ama anlaştık yani, burada sorun yok.

      İkincisi Adsız dostum, yine dedem gibi konuştun yeeaa. Hatırlıyor musun yook! :)) Bir de bunu öğren tabii, hatta daha başkalarını da öğren, hep öğren. Ne olacak? Başka ne için yaşıyoruz? Öğrenelim yani. İlle de duygu sömürüsü mü yapayım, aaaaa?!

      Sil