7 Nisan 2015 Salı

Ben Artık

- Orda mısın?
- Burdayım. Senden yer kaldığı kadarıyla buradayım yani. Emin de olamadım bak şimdi.
- Tamam, uzatma. Sana bir soru. Ne yapacaksın? Nedir yani?
- Neyi ne yapacağım? O ne biçim soru ya?
- Öff, yokuşa sürme işte. Deli etme insanı. Kendi kendinle bile savunma psikolojini devreye sokmadan konuşamıyorsun. Bu mudur?
- Sana budur. Senden önce böyle değildi.
- Nasılmış benden önce? Sırf meraktan soruyorum. Anlat hadi. Bana da değilse kime?
- Senden önce ben vardı. Şimdi bir ben yok. Bir ben yokum hatta, geriye kalan herkes var. Sen bile varsın. Ben, yokum. Senden önce bu kadar karamsarlık yoktu örneğin. Hayaller kurabiliyordum mutsuz olmadan. Kahkaha atabiliyordum, hem de içimden gelerek, hıçkırık tutacak kadar. En son ne zaman gülmekten hıçkırığa yakalandım. Senden önce.
- Sanki ben sana gülme diyorum.
- Demiyorsun. Esasen sen hiçbir şey demiyorsun. Bana da dedirtmiyorsun. Geldin, ağzıma bir mühür vurdun. Bir ağırlık oldun, sindin üzerime. Bendeki beni öteye, köşeye ittin. Kuruldun ortalık yere. Beni benden o kadar uzağa gönderdin ki yolumu bulup geriye dönemiyorum. Kayboldum. Aranıyorum. Arıyorum. Neşemi, saçma cümlelerimi, imalı laflarımı arıyorum; bana sadece bir ben kadar uzakta olan her neyim varsa arıyorum işte.
- Ben seni sadece biraz uzağa ittiysem onlar da seninle gelmiştir. Eğer gerçekten seninse onlar, sana aitlerse hala oradadırlar. İyi baktın mı? Herkese, her şeye kulağını tıkayıp GERÇEKTEN içine dönüp baktın mı? Orada bir yerde olmasınlar sakın?
- Senin ben...
- Şşş, dost acı söyler. Gerçekten baktın mı? Hiç bakmadıysan şimdi bir deneyemez misin? Belki de ben sana seni anlatmak için buradayımdır.
- Denedim.
- Denedin? O kadar yani?
- Denedim. Olduramadım.
- Sinirleniyorum bak.
- Korktum lan, korktum! Cesaretim yok. Güçlü olmaktan gına geldi. Biraz da çaresiz, savunmasız oturayım. Ne var? Kime ne?! Baktım içime, hepsi orada. Her şeyim orada. Ben de hala buradayım. Kapı kapalı gibi ama altından ışık geliyor. Bağırıyorum, haykırıyorum, çıldırıyorum beni buradan çıkar diye. Beni oyuna geri al, ben seni iyi ederim diye yırtınıyor. Yırtınıyorum. Her şeyim hala bende. Ben sadece çok önemli bir parçamı kaybetmekten korkuyorum.
- Kaybetmekten korkuyorsun, öyle mi? MAL! Hiç kazandın mı? Şu hallere bak, yazıklar olsun, sen kendine acıyorsun. Gele gele bu noktaya mı geldin? Devam et. En azından hala dürüstsün.
- Kaybetmekten korkuyorum. Henüz kazanmadığım bir şeyi nasıl oluyor da kaybetmekten korkuyorum ben de bilmiyorum. Anlamıyorum. Geçen onca zaman diliminde olabilecek bir şey neden şimdi oluyor, anlamıyorum. O zaman bunu ben yapmadım diyorum. Çünkü ben yapacak olsam şimdiye yapardım diyorum. O zaman bu bana yapıldı. Kendi hayatımı anlatırken edilgen çatı kullanmak istemiyorum. Kendi hayatımda figüran bile değil, dekor gibi hissediyorum kendimi böyle. Halbuki biliyorum, eninde sonunda, kaçarı yok, her şey yoluna girecek. Gi-re-cek! Benim hala umudum var. Sadece kendimden böyle bir parçayı sökersem yerine ne koyarım, nasıl koyarım, onu bilmiyorum. Bir şey koymak ister miyim? Orası dolsun istemem ki. Kaybetmekten korktuğum bu işte. Çünkü o parçada benden izler var. Benden var biraz o parçada. Yine kendimden yemiş olacağım. Her ihtimalde kendimden yiyorum ben. Tükeneceğim. Kendi kendimi tüketeceğim. Kendi kendime tükeneceğim.
- Ama yapacaksın?
- Hhhhhhhh...
- ...
- Yapacağım. Artık mührü kıracağım. Yeter bu kadar. Elimden bir şey gelmeyen konulardan sınava tutulmaktan biraz yoruldum. Daha zorlarına hazırlanmak için hayata tutunmam lazım benim. Ama şimdi böyle, bir belirsizliği beklemek... Benim yaptığım bu: bir belirsizliği beklemek! Artık yapmayacağım. Beklemeyeceğim. Hayatın beklemeye değecek kadar uzun olduğuna inanmıyorum. Beklenen beklendiğini bilmezken bu bekleyiş ahmaklıktan başka bir şey değil. Ben kabul etmiyorum bu ruh halini. Ne yaşayacaksam paşa paşa yaşayacağım. Hepsi kabul. İnadına yaşayacağım. Ben, o neşemi ve kahkahalarımı söke söke geri alacağım. Beynimde henüz yanmadan kalmış tüm sinir hücreleri adına bunu yapacağım. Ben, bunu, sadece, kendim için yapacağım. Sonra bir gün oturup günün doğuşunu izleyeceğim ve iç çekeceğim. Hiçbir kelimeye ihtiyaç duymayacak o iç çekişimde ben hep, ben hep...
- Evet? Söyle hadi Mustafa, korkacak bir şey yok artık.
- O iç çekişimde ben hep diğer yarımı düşüneceğim.
- Diğer yarın seninle olmayacak mı zaten?
- Olur mu ki? Böyle bir şey mümkün mü?
- Neden olmasın? Düşünsene bir. Neden olmasın, neden olamasın? O parçayı sökmek zorunda değilsin. Sen o parçanı çok seviyorsun, çok büyük ve güzel seviyorsun. Ne sök onu ne de at. Bırak büyüsün içinde. Zamanla sen olsun o da. İçinde ayrı bir parça olmaktan çıkıp sana senden bir can katsın o da. Dursun o orada. O, senin. Onu senden kimse alamaz. Sen bile alamazsın; çünkü oraya sen koymadın. Bırak. Mührü kır. Bekleyiş bitsin. Ve lütfen, inanarak oku şunu.
- Bunu inanarak okumak... Çok zor. Ama yapabilirim. Bir dakika. Ancak içimden yapabilirim.
- Öylesi daha makbul zaten.
- ...
- ...
- ...
- Evet? Yeterince iyiysen duyalım mı artık?
- Pekala, hazırım. Herkes iyi dinlesin:

Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var,
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar...

5 yorum: