8 Eylül 2013 Pazar

Magnolia

Nereden başlayacağımı bilemiyorum hiç, onun için bodoslama başlayıp karman çorman gidiyorum.

Benim belli dönemlerim vardır; mesela bir diziye başlarım ve onu bitirmeden kesinlikle ne başka dizi izleyebilirim ne de film. Zaten dizilerin ortalama kırk beş dakikalık süresine alışınca film izlemeyi göze alamıyorum arada. Bir ay kadar önce de Breaking Bad'e başlamıştım. Yayınlanan son bölümünü de geçen gün izleyince felaket bir boşluğa düştüm her zamanki gibi. Ne yapayım ne edeyim derken bari biriken filmlerden biraz izleyeyim dedim.

Film izleme konusunda da şöyle bir takıntım var: filme başlamadan önce süre kısıtı koyuyorum. Mesela şu an ortalama iki saatlik bir film izlemem lazım gibi. Bu gece de şöyle üç saatlik bir film varsa elimde izleyeyim dedim ve çok uzuuuun zamandır izlemek için beklettiğim Magnolia'yı seçtim.

Kafama şaaapiym lan! Çok beğendiğim her film, dizi ve kitaptan sonra bu kendime kızma seansını yaşıyorum. Öyle böyle beğenmedim filmi. 1999 yapımı film, insan birkaç sene önce izlemiş olur diyeceğim ama iyi ki de şimdi izlemişim.

Bu arada 1999'da da ne filmler çekilmiş harbi öyle Fight Club falan derken. Ama bence Magnolia, Fight Club'tan daha iyi. Çünkü Fight Club romandan uyarlama. Magnoli'daysa işin yazanı ve yöneteni bir: Paul Thomas Anderson (amin).

Paul Thomas Anderson deyince bi duracaksın zaten. Adamın normal filmi yok herhalde. Bu izlediğim üçüncü filmi oldu. There Will Be Blood'ı çok beğenmiştim ama The Master beni aşmıştı epey. Fakat Magnolia da bambaşkaymış.

Kadro felaket iyi, müzik seçimleri ve verdiği keyif paha biçilemez, kamera açıları ve tek çekim sahnelere (ki bu tek çekim sahne olayı benim sinemada en sevdiğim iştir) laf edilemez... Filmin avukatı gibi konuştum resmen ama ben beğendim mi abartabiliyorum böyle. Neyse...

Kitap eleştirilerimde olduğu gibi film yazılarımda da eserin konusuyla ilgili neredeyse sıfır bilgi verip bende uyandırdığı etkiyi anlatmayı seviyorum. Konusunu nerden deseniz bulursunuz zaten, değil mi? Bence de evet. Ama yine de bir çeşit kesişen hayatlar tipi senaryosu var diyebiliriz. Inarritu filmleri bu konuda daha konu odaklıyken Anderson işin daha çok mesaj verme kısmında. Filmden sonra internette yaptığım on beş dakikalık bir araştırma sonunda filmde gerçekten harikulade referanslar olduğunu öğrendim. Saygı duydum.

Sonuç olarak üç saat olmasına rağmen yüksek temposuyla bir anda bitiveren bir film oldu Magnolia ve arşivimde yerini aldı. IMDb Trivia sayfasında yazdığına göre Anderson kendi filmleri içerisinde favorisinin Magnolia olduğunu belirtmiş. Bakın, belgelerimle konuşuyorum. Bu filmi izlemeniz lazım. Başka da bir şey demiyorum ve gidiyorum.

2 yorum:

  1. bu
    tek çekim sahne olayı dediğiniz long take ler mi acaba? eğer oysa ben
    de aynen ondan. en son andrei tarkovski nin kurban filminde müthiş long
    takeler olduğunu hatırlıyorum. güzel bir olay ya, afferin dedirtiyor.
    bu filmi tabiiki de canım çok izlemek istedi şu an. kurban filminden
    bahsetmişken şunu da belirteyim de rahatlayayım; filmi izlerken demiştim
    ki mesela canın kitap okumak istemiyor o zaman aç kurban filmini çok
    güzel diyaloglarla kitabını oku. adı kurban ama öyle cani bişey değil
    zaten tarkovskiden anlaşılmıştır o. neyse, konudan uzaklaştım. konu
    magnolia

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, onlardan bahsediyorum. İşin içine Tarkovski girince önümü iliklemekten başka yapacak bir şeyim kalmıyor tabii.

      Sil