"Gece... Bir şeyler
yazmak için her zaman tercihim olmuştur. Aslında çoğu işi yapmak için tercihim
olmuştur. Kendine özgü bir havası var, kendine has bir gizemi var. O gizeme
dalmanızı isteyen çekici bir yanı var. Ancak bunun yapılabilmesi için şartları
var. Cesaret istiyor örneğin, benim dostum olmak istiyorsan gözünü kapatıp
güvenebileceksin diyor. Dedim ya işte, kendisine çekiyor; ama öylesine değil,
kendinden eminsen...
Gece meselesi burada
kalsın, güven üzerinden devam edelim.
Birisine
güvenebilmek... Risk değil de nedir ki bu? Çoğu insan kendisine bile
güvenemiyor günümüzde. Düşlerindeki hayata kavuşmak için çabalamaya gücü yok.
Kendi sınırlarını bilmiyor, bilemiyor; daha kötüsü sınırlarını zorlamıyor,
denemiyor bile! E, durum böyleyken başkasına nasıl güvenecek? İşin ilginç kısmı
da burası zaten. Sırf sorumluluğu kendisinden atmak için başkasına daha rahat
güvenebiliyor. Tabii ‘başkası’ burada aile, arkadaşlar, dostlar oluyor. Onları
yabana attığımdan değil bu dediklerim. Sadece özgüvenin önemini vurgulamaya
çalışıyorum. Bilinçli birey olmak lazım, en azından denemek lazım… Gerisi zaten
gelecektir.
Peki, geride kimler
var? Yukarıda da bahsettiğim gibi aile, arkadaşlar, dostlar... Bunlardan aileyi
bir kenara koymak lazım sanki. Her yönden farklı. Bir kere seçme lüksümüz yok.
O zaman şikayet etmenin de bir anlamı yok. Kaldı ki aile içi huzur, şu hayatta
bir insanın sahip olabileceği en değerli şeylerden birisi; belki de birincisi.
Sonra arkadaşlar var. Burada iş biraz daha değişiyor. Bir kere seçme
özgürlüğümüz var. (Belirtmeden geçemeyeceğim, bu yazı süresince de istisnalar
kaideyi bozmayacaktır. :)) Dikkatli olunması gereken bir husus, hem de çok.
İnsanın çevresi, karakter oluşumuna aşırı etki ediyor. Karakter de belli bir yaştan
sonra çok zor değişiyor. Boşuna dememiş büyüklerimiz “yedisinde neyse
yetmişinde de o” diye. Gerçi bu söze de pek katılmıyorum ama neyse. :)
Bu yazıyı aslında
direkt dostluk üzerine yazacaktım ama yazmaya başlayınca ortaya bunlar çıktı.
Az biraz da dostluk üzerine konuşup edebiyat dünyasını bu eziyetten kurtarayım.
:)
Dostluk... Evet, işte
bu var ya, anlatılmaz bir kavram. Gerçek bir dosta sahip olmak, paha biçilemez.
Her zaman orada olacağını bileceğin birisi, seni dinleyecek birisi,
gerektiğinde iyiliğin için ağzına geleni diyebilecek birisi, sevincini de
kederini de paylaşacak birisi, aradan
yıllar geçse de görür görmez kaldığın yerden devam edebileceğin birisi, yanında
konuşmak zorunda olmadığın birisi, seni sustuğunda da anlayacak birisi, varlığı
yetecek birisi, mesafelerin araya giremeyeceği birisi... Kim bilir daha neler
sayılabilir böyle? Kolay mı böylesini bulmak? Var mıdır ki zaten? Böyle
insanların yaşıyor olma ihtimali nedir? O ihtimalin bizim yakınlarımızda olma
olasılığı nedir peki? Ne yapmak lazım bu kişiyi bulabilmek için? Beklemek mi,
aramak mı? Aramakla bulunur mu yoksa öylece karşına çıkar mı?
Sorular çoğaltılabilir.
Benim şahsi görüşüm, öncelikle böyle birisi olmaya çalışmak yönünde. Hani
fizikte etki-tepki prensibi var ya, işte onun gibi. Ya da ‘eden bulur’ mu
demeliydim? Sonuçta kötülük eden kötülük bulacaksa iyilik edenin de iyilik
bulması lazım. Bu arada evet, çok düz mantık birisiyimdir. :) Ama haksız mıyım?
Onu da sanmıyorum. Sonuçta beni bilen bilir, daima haklıyımdır. (Burada
birilerine sosyal mesaj göndermiş olma ihtimalim kuvvetle muhtemel... :))
Yazdıklarıma bir göz
gezdirince fark ettim ki daldan dala atlamışım. Daha güzel bir yazı
yazabilmeliydim. İnsanın gününde olması diye bir şey var sanırım. Uzun yazı da
pek okunmaz. Daha fazla uzatmanın bir anlamı yok onun için.
Zeki Müren’in “ömür
dediğin şey küsecek kadar çok mu” diyerek beni derin düşüncelere sevk ettiği şu
an itibariyle huzurlarınızdan ayrılıyorum. Mutlu kalın..."
***
Evet, bu yazıyı aslında 24 Ekim'de yazmıştım; ama kendim için değil. Yukarıdaki özelliklere sahip birisi içindi, istek üzerine... Ve sanırım ben bir eşeklik edip o can dostum güzel insanı kırdım; ilk kez de değil üstelik. Ondan özür diliyorum. O kendisini biliyor. Ben yine her zaman ona destek olabilmek için burada olacağım. Umarım durumun ciddiyetinin farkındayımdır, ayağımı denk alsam fena olmayacak sanki. Daha 'normal' olmaya çalışacağım; ama bir süre sonra da yine eski ben olacağımdır garanti. Ne yapacağım hiç bilmiyorum. Ooooof offf...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder