13 Haziran 2013 Perşembe

Charles Dickens - İki Şehrin Hikayesi

İki şehir: Londra ve Paris; dönem: Fransız İhtilali yılları... Çoook uzun zamandır okumak istediğim İki Şehrin Hikayesi'ni nihayet okudum ve başım göğe erdi, ordan yazıyorum.

Şimdi, neler söylemeliyim tam bilmiyorum. Ama her şeyin başında şunu dememin yerinde olacağı kanaatindeyim. BU KİTABI BUGÜNE KADAR OKUMADIYSANIZ TAM DA BUGÜNLERDE OKUMANIZ LAZIM! Umarım yeterince dikkat çekebilmişimdir. Şimdi bunun nedeni ile adam gibi bir giriş yapalım bakalım.

En temele on sekiz yıllık hapis hayatından kurtulan bir baba ile onu ölü bilen kızını koyan Dickens, arkada dönemin yozlaşmış Paris'ine ve aristokrat İngiltere'sine dair mükemmel tespitlerde bulunmuş. Özellikle Paris kısmı insanı çok etkiliyor. İnsanların doyumsuzluğunu o kadar güzel ifade ediyor ki... Bir kadının en büyük eğlencesi eline örgüsünü alıp giyotinle yapılacak idamları izlemeye gitmek olabilir mi? Olmuş işte zamanında. Millet şarabı yerden içmiş. Yani bulunca bunamış adamlar diyeceğim ama bilakis, bulamadıkları için dökülenleri içiyorlar. Su tabii henüz keşfedilmemiş o dönemde. Ona daha var. Ayran hala keşfedilmedi o coğrafyada, zaten onu da keşfederlerse ayvayı yedik.

Kitapla ilgili en büyük sıkıntım adam gibi bir çevirisini bulamamam oldu. O kadar araştırdım ama içime sinen bir çeviri bulamadım. Can Yayınları'ndan Meram Arvas çevirisi ile okudum ama benden mi, Meram Arvas'tan mı, yoksa Dickens'tan mı kaynaklandığını anlamadığım bir belirsizlik söz konusu birçok cümlede. Yani, şu an tam olarak nerde ne anlatıyordu bu adam diye düşündüm bazen. Hatta bazı satırları sırf bu sebepten okumuş olmak için okumuş dahi olabilirim. Mutsuzum.

Kitabın 464 sayfa olduğunu düşünürsek ilk yarısını okumanın biraz sabır gerektirebileceğini söyleyebilirim ama özellikle son yüz sayfası sular seller gibi gidiyor.

VE! Buraya kadar nasıl yazmadan bekledim bilmiyorum ama -bilen bilir- benim köye yepyeni bir eleman buldum: Sydney Carton! En asil duygunun insanı Sydney Carton! Ağlattın ulan! Helal olsun sana. Yerin hep ayrı olacak.

Kimdir bu Sydney Carton? Şöyle düşünün: Bugün İsanbul'da yaşayan birisi olsa bu arkadaş, çArşı grubunun en önde gelen elemanlarından olup direnişte de en ön saflarda yer alırdı. Öyle bir umursamazlık mı diyeyim (kötü anlamda değil, hemen heyecanlanmayalım lütfen), fırlamalık mı diyeyim, zeka mı diyeyim -ki bu kesin var-, aşk mı diyeyim ne diyeyim işte. Çok kral adammışsın be Sydney, unutmayacağım seni.

Kitabı okudum, özellikle kurgusunu çok beğendim, çevirisini beğenmedim falan fistan. Bu kitabın beni en çok güldüren, düşündüren ve şaşırtan yeri ne oldu? Şu: bir kriptoloji yöntemi olarak 'örgü örme'. Evet! Abi, bu nedir ya? :)) Müthiş ya, müthiş! Ben de diyorum niye bu mendebur karı sabah akşam örgü örüyor. Hahahaa, ulan çok iyi yaa. Neyse, bu paragrafta edebi kaliteyi epey düşürdüğümün farkındayım. Telafi etmek için gayemin zat-ı alilerinizi bedbaht etmek olmadığını affınıza sığınarak belirtmek isterim. Arz ederim.

Sonuç olarak okurken bir klasik okuduğunuzu size hissettirecek olan bu güzide eseri hepinize tavsiye ederim. Hem bu kitabın girişi gibi kaç tane giriş cümlesi var ki? Değil mi güzel insanlar? Ramiz dayı bile Ezel'in bir bölümünde okumuştu giriş cümlelerini, hatırlıyorum: 'Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı aptallık çağıydı' diye devam eden bir paragraf. Bende ön yargı gibidir, ilk cümlesini ya da genel olarak girişini sevdiğim kitapları daha çok sevecekmiş gibi okurum. Genelde de öyle olur.

Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Burdan bu yazıyı buraya kadar okumuş herkese diyeceğim odur ki okumak mükemmel bir eylem gençler. Çünkü neden? Çünkü fikirler kurşun geçirmez. Bilmek lazım, öğrenmek lazım, farkında olmak lazım. Yeri geldiğinde, hatta kimisine göre her daim, affedebilmek de lazım; ancak unutmamak lazım. Ne olursa olsun unutmamak lazım. Hadi hepiniz güçlü kalın, görüşürüz. 

Tarihe not: Hani olur da ilerleyen yıllarda yukardaki direnişten kastımın ne olduğunu bilmeyen olur diye ekliyorum. #direngeziparkı , unutmamak lazım.

7 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende "İki Şehrin Hikayesi"ni Can Yayınları basımından almıştım ama maalesef benim henüz başım göğe eremedi=)
      Ülkemizde gelişen olaylar yüzünden 4-5 günde bitirmeyi planladığım "Karamazov Kardeşler"i 15 gün oluyor bitiremedim. Umarım bir an önce çözümler oluşur. Bizlerde keyifli okumalarımıza döneriz.
      "Burdan bu yazıyı buraya kadar okumuş herkese diyeceğim odur ki okumak mükemmel bir eylem gençler. Çünkü neden? Çünkü fikirler kurşun geçirmez. Bilmek lazım, öğrenmek lazım, farkında olmak lazım. Yeri geldiğinde, hatta kimisine göre her daim, affedebilmek de lazım; ancak unutmamak lazım. Ne olursa olsun unutmamak lazım."
      Ne kadar güzel yazmışsınız. kaleminize sağlık. Affetmek erdemliliktir. Affedelim ama unutmayalım.(Affetmek lazımdır diyorum ama ben bunları affedemem sanıyorum:=(()

      Sayfa kirliliği yaptım.(utanan ikon) Ben düzenleyemediğimden siz düzenleyiniz lütfen.

      Sil
    2. Bence hiçbir sakıncası yok, kalabilir böyle. Şekle değil, içeriğe önem veriyorum (öhüm öhüm). Ağzınıza sağlık, teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. güzel kitap tam da bu zaman için...

    YanıtlaSil
  3. iki şehrin hikayesi, yorumunu üçüncü şehir üzerinden almış..

    YanıtlaSil