12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ama Ben Çok...

çoooooook, çooooooook aşığıımmmm nırınım nırınımm diye bir başlangıç yapacaktım ama yanlış anlarsınız diye yapmıyorum. Nalet olsun, halbuki milletin ne düşündüğünü de kaale almam diye geçinirim. Peh...

On bir günlük teknoloji orucumun ardından yine ben ve yine buralar... Bayramlar gerçekten çok mübarek zaman aralıklarıymış, bir kez daha anladım. Tek ihtiyacınız olan internete giremeyen bir telefon, o da acil durumlarda hepten çaresiz kalmayın diye. Yoksaaa...

Neyse efem, Ağustos'un göbeğinde soba yaktığımız bir tatilin daha sonunda efkarlı, dingin, her şeye rağmen güzel bir yolculukla kimselerin gidemediği, gidip de göremediği kürkçü dükkanındayım tekrar. Hehee, bu arada benim lakabımdı lan tilki. Ey gidi zamanlar...

Yeşilin bini bir para olan memleketimde ve ailemle geçirdiğim bir bayram... Benim istediğim de tam olarak buydu. Çok iyi oldu çok da güzel iyi oldu. Lan oğlum, insanın ailesi gibisi var mı lan? Yok! Var diyen poşettir, laaaps!

Bu arada çok tuhafıma giden bir anekdot paylaşmak istiyorum (kendimi biraz Bülent Binbaş gibi hissetmedim değil şu anda, veeer müziği!). Dönüş yolculuğum için uçağa bindiğimde entel olduğum için hemen kitabımı çıkardım ve okumaya başladım. Kitap da Nazan Bekiroğlu'nun yine birbirinden güzel yazılarından oluşan Mavi Lâle.

Neyse efendim, bir iki parça okudum. Sonra uçak tam kalkacakken şöyle bir dışarıya baktım. Vay arkadaş dedim. Ama bu 'vay arkadaş'ta çok anlamlar gizliydi, gerçekten. Memleketten ayrılmaya hiç alışamadım sanırım. Eskisi gibi kötü olmuyorum aslında ama ne bileyim işte, bir tuhaflık var yani.

Uzatıyorum değil mi yine? Evet. Ehem, bu derin düşüncelerin ardından sayfayı çevirdim okumaya devam etmek için ve yeni yazının başlığı: Üsküdar Randevusu. Her ne kadar Üsküdar'a değil, Yeniköy'e gelmek için yola çıkmış olsam da işin içinde İstanbul olduğu için beni bir gülümsetti. Yazıyı o hislerle okuyabilirseniz sizi de beni etkilediği kadar etkileyebilir belki, bilmiyorum.

Evet, böyle işte. Yine o söylemek istediğim ama yazıya dökemediğim Avogadro Sayısı kadar hissin içinde sıkışıp kaldığım anların birisindeyim. O zaman ne yapıyoruz? Susuyoruz. Tıp!

Not: Bu şarkıyı biricik aileme armağan ediyorum:

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder