Selamun aleyküm gençler! Geçmiş bayramınız mübarek olsun diyerek Cesur Yeni Dünya'ya yapabileceğim en alakasız girişle yeniden sizlerleyim. Nasılsınız?
Cesur Yeni Dünya, hımmmm... Aslında içeriği beni bu kadar düşündüren kitaplar hakkında pek yazamıyorum. Kafam karışıyor, her şey birbirine giriyor. Söylemek istediğim birkaç şey var, bari onları unutmasam. Başlayalım bakalım.
Efendim, bu kitaba bilim kurgu diyeceğiz, orası Allah'ın emri. Ama bana sorsalar daha çok bir çeşit kehanet derim bu kitaba. Evet evet, kehanet bu kitap, çok destekli bir kehanet hem de, belki de, sanki, bilemedim.
Huxley'nin Ses Sese Karşı'sını okumuştum daha önce ve bu adamın diğer kitaplarını da okumam lazım demiştim ama böyle bir şeyle karşılaşacağımı beklemiyordum açıkçası. Amcamız çıkmış, o zamandan (1932'de basılmış kitap) birkaç yüzyıl sonrasına dair distopya mı desem, evrenin ve insanların geleceğine dair yeni şartları mı desem, onları kurmuş ve anlatmış işte. Peki, ne diyor?
Diyor ki: Cemaat, Özdeşlik, İstikrar. Nedir bunlar? İçinde insan üretilen Londra Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nin temel ilkeleri. Evet, Ford'dan sonra (İngilizcedeki Lord kelimesine binaen, anlatması uzun şimdi, siz anladınız) bilmem kaç yüzyıl sonrasında insan üretir hale gelinecek ve doğummuş, ebeveynlikmiş bunlar müstehcen ve ayıp şeyler olacak demiş. Yalnız, ilginçtir ki evrenin o halinde bile Vahşi bir Ayrıbölge denen ve bizim gibi, yani bildiğimi normal insanların doğarak çoğaldığı bir kısım yine var.
Kitap süresince tek düzen anlatılıyor. Alfa Artı'dan Epsilon Eksi'ye kadar (yanlış hatırlamıyorsam) insanlar üretiliyor. Bunlar sınıflar ve tahmin edebileceğiniz üzere Alfa'dan Epsilon'a zeka ve düşünce azalıyor. Ama herkes halinden mutlu; çünkü öyle şartlandırılıyorlar üretimlerinin ardından yıllar süren programlarla. Hastalık, pis canlılar vs. her şey izole; daha doğrusu yok edilmiş durumda. Herkes mutlu! Evet, mesele de bu. Herkes mutlu (mu)?!
Soma denen bir icat var. O da çalışan insanlara para yerine verilen ve insanda ne gam ne de keder bırakan, kafada güllük gülistanlık bir hava estiren bir çeşit ilaç. Toplumun o halinde bile buna ihtiyaç duyulması çok ironik aslında.
Toplumun şartlandırılmasındaki en temel prensiplerden birisi bireyin sürekli tüketici olması ve böylece sistemin kendini ve ekonomisini ayakta tutması. Yani diyor ki, elbisen mi söküldü? At, yenisini al. Gezmeye mi gideceksin? Ücretli bir araçla git. Spor mu yapacaksın? İşte ne bileyim, git golf sahası kirala ve oyna. Yani sürekli bir sirkülasyon (bu kelimenin burda kullanılması doğru mu bilmiyorum açıkçası) ve devr-i daim var. Şimdi ben anlatınca olmadı, biliyorum. Merak edin de kitabı okuyun diye yapıyorum zaten. Yoksa anlatamadığımdan değil yani. :)
O kadar yazdım, ne Vahşi'den ne Mustafa Mond'dan (bildiğin ben (:), ne Lenina'dan, ne bilmem kimden bahsetmedim. Gerçi okuduğum kitapları öyle anlatmayı sevmiyorum. Bende ne bıraktığını anlatmayı seviyorum. O zaman az daha konuşup gideyim.
Kitapta çok ilgimi çeken bir kısım oldu. Anlatayım. On bin kadar Alfa Artı'yı Kıbrıs adasına koyuyorlar ve diyorlar ki hadi şimdi burası sizin. İstediğiniz gibi yaşayın, görev dağılımı falan yapın. Tamam diyorlar. Bir müddet sonra nispeten aşağı derecede çalışanlar isyan çıkarıyor 'lan benim senden neyim eskik? Ben de Harranlıyam.' diye. E, adamların hepsi zeka olarak en üst seviyedeki Alfa'lar olunca iç savaş çıkıyor tabii burda. En son iki-üç bin kişiye kadar inince bunlar kendilerini adaya bırakanlara haber verip bizi siz yönetin yine demeye getiriyorlar.
Bunu niye anlattım? Bu, sınıf ayrımının bana mükemmel bir örneği gibi geldi de ondan. Toplumda her kesimden insana ihtiyacın neden olduğunu, aslında mükemmelliği hiçbir şekilde yakalayamayacağımızı anlattı bana bu durum. Alfa'sından Epsilon'una kadar birlikte mutlu olabilmek mesele. Herkes aynı olunca herkes aynı işi yapabiliyor çünkü. Farklılıklarımız zenginliklerimizdir gençler, ona göre.
Ben bu kitabı Yaz Okuma Etkinliği'nin yasaklanmış kitap kategorisi için okudum ve yasaklandığı devir için 'neden yasaklanmış ki bu' demedim. Adamlar haklı, bir anda böyle bir şey okuyunca çarpılır tabii insan.
Bu arada kitabın ismindeki Cesur kelimesi yerine aslında ne yazılması gerektiğine dair şurayı okumanız yararınıza olabilir.
Bu kitap üzerine ben ne kadar uzatırsam uzatayım kafamdakilerin yarısını ifade etmiş olmayacağım için burada bitiriyorum. Ayrıca bu kitabı da herkese tavsiye etmiyorum. Herkesin görüşüne saygım sonsuz tabii ama ben yine de gönül rahatlığıyla herkese tavsiye edemiyorum işte. Nasıl desem? Bu kitabı sevecek adam zaten bir şekilde bundan haberdar olur. Evet, aynen böyle olur.
Şimdi gidiyorum, yakında yine döneceğim. Düşünün. Olabildiğince düşünün, yoksa sonunda tek tip insanlar olarak kalacağız. Hadi bana eyvallah.
bilim
YanıtlaSilkurgu, fantastik kitaplara karşı bir soğuğum ben. nedeni de şu
herhalde, sonuçta adam kafasında, olmayan şeyler canlandırıyor. bu ne
kadar ilginç gelebilir ki size (bana). sonsuz farklı şey olabilir, hiç
ilginç gelmiyor bana. her şey olabilir..
ama tabii öyle de olsa içerdiği anlam, verdiği bazı mesajlar insan
dünyasına aittir, de işte naparsın bu da böyle bir önyargı..
fantastik dedim de puslu kıtalar atlası geldi aklıma. zamanında çok
anlatmışlardı unutmayı dört gözle bekliyorum okumak için. ama tabi ihsan
oktay anar, sadece ihsan oktay anar kategorisinde olduğu için onu
karıştırmıyorum. o kitabı da okuyacağım inşallah..
bu
Silarada yazmayı unutmuşum, yazarın londra benzetmesi bana virginia
woolf'un kendine ait bir oda kitabında londrayla ilgili yazdıklarını
hatırlattı. diyor ki; 'londra, bir makineki andırıyordu. bu düz fonun
üzerinde hepimiz desenler çizmek üzere ileri geri itilip duruyorduk.'
Bilim kurguya ben öyle bakmıyorum. Benim düşünceme göre insanoğlunun düşünebildiği hemen hemen her şey eninde sonunda yapılacaktır. Bin yıl öncesini düşünün mesela, insanlara elektriği anlatabilir miydiniz? Onlar için hayal bile edilemez bir şeydi elektrik. Bizim içinse sıradan bir gerçek. Onun için bilim kurguyu çok severim ben. Şu anda olmayanı, geleceği görebilme yetisi var bence bu alanda başarılı yazarlarda. Evet...
Silaha ben 2 sene sonra okuyorum bu kitabı , yorum yazmadan şöyle bir bloglara bakayım diyorum ve ne zamandır okumak isteyip bir türlü vakit ayıramadığım blogger okumuş oluyor iyi mi . Bu posta yorum yazdıktan , kitabı bloguma girdikten sonra gelip okuyamadığım kitap yorumlarına bakayım ben sende , anlatımın müthiş . Ben bu kitaba açıkçası yorum yazamayacağım için erken dolaşıyorum blogları yoksa hep yazdıktan sonra bakmayı tercih ederim lakin bu kitap bitirdi beni . Neyse çok uzun ve tafsilatlı anlattım sanırım ya da ben ne anlatıım anlayan varsa beri gelsin , bu arada geç oldu ama selam almamak olmaz , Aleykümselam :D
YanıtlaSilÇok güzel bir yorum olmuş, elinize sağlık. :) Nispeten eskilerde kalan yazılara yorum gelince daha mutlu oluyor insan. Güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Güzel kitaplar sayesinde güzel selamlaşmalar oluyor blog aleminde, güzel şeyler bunlar. :)
SilMerhabalar,
YanıtlaSilAldous Huxley'in "Cesur Yeni Dünya" adlı romanından en beğendiğim alıntı şuydu: "Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin; şimdi başla, şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla." "Cesur Yeni Dünya" romanından beğendiğim alıntıları paylaştığım yazımı izniniz olursa okumak isterseniz linkini şuraya bırakmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/aldous-huxley-cesur-yeni-dunya-romanindan-34-etkileyici-alinti/
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.
Çok güzel alıntı, teşekkürler Ebru Hanım. Yazınız için de teşekkürler, sonuçta paylaşıldıkça çoğalıyor.
SilSağlıcakla kalın.