20 Eylül 2014 Cumartesi

Sabahattin Ali - Canım Aliye, Ruhum Filiz

"Doğrusu, dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım."

Sabahattin Ali'nin nişanlılık ve evlilik dönemlerinde eşi Aliye Ali'ye (ve yer yer kızı Filiz Ali'ye) yazdığı mektuplardan oluşan bir kitap Canım Aliye, Ruhum Filiz. Kapağı çok güzel, aile olarak birbirlerine çok yakışıyorlar bence. Ancak ne yazık ki çekirdek aile olarak pek bir arada olamamışlar. Araya hep mesafeler girmiş. Gerçi öyle olmasa elimizde mektuplardan oluşan bir kitap da olmazdı. Keşke olmasaymış açıkçası, beraber yaşayabilseymişler sürekli. Özellikle de Sabahattin Ali'nin genç denecek bir yaşta aramızdan ayrıldığını düşününce insan hayıflanmadan edemiyor.

Elimizde metuplardan oluşan bir kitap olduğu için eleştirmek pek doğru değil. Aslında bana sorarsanız bu şekilde kitapların basımı da yanlış. Kime ne arkadaş? İnsanların özeli o. Ha, bunu söyleyip bir yandan da kitabı yine okudum mu? Evet, okudum. Ancak yine de bence mektuplar bu şekilde yayılmamalı. Yazar dediğin isterse oturur, mektuplardan oluşan bir kitap yazar zaten. Susanna Tamaro'nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git'i öyleydi yanlış hatırlamıyorsam.

Kitabı eleştiremeyeceğim demek söyleyecek birkaç sözüm yok demek değil tabii ki. Okurken bir iki not almıştım. Onlardan bahsedeceğim biraz. Maksat yazı çok kısa olmasın. Fırsatını bulmuşken konuşmalıyım. Anında susmak yapıma ters.

"Bir gün evvel sana kavuşmak arzusuyla içim tutuşmaktadır ve herkesi tesiri altına alan bir sürü manasız anane ve merasime tabi olmakta bence mana yoktur. İki insanın hayatlarını birleştirmesinde en ehemmiyetli nokta, birbirlerini sevme ve hüsnüniyet sahibi olmalarıdır."

Sabahattin Ali bile olsan milletin dırdırından çekiyorsun arkadaş. Nişanlılık dönemlerinde araya nifak katanlar mı demeli, trip atan akrabalar mı demeli, oluyor yani. Sanırım ikincisi daha doğru. Sanki iki insan evlenmeyecek birbiriyle, herkes birbiriyle evlenecek. Ama tabii ki gelenek göreneğimizde göre iki kişinin evlenmesi saçmalığın daniskası! Aileler evlenecek! Teyzenin eşinin üçüncü kuşaktan kuzeni dahi memnun edilmeli. Kuzen önemli. Lütfen, bunlara dikkat edelim.

Dikkatimi çeken bir nokta şu oldu. Sabahattin Ali Almanca, daha doğrusu Latin Alfabesi bilen birisi. Buna rağmen eşine yazdığı mektupların tamamı Arap Alfabesi ile yazılmış (kitabın baskısında mektupların orijinallerinin çıktıları da var). Harf Devrimi'nin 1 Kasım 1928'de yapıldığını düşünürsek 1940'lı yıllarda Sabahattin Ali'nin Arap Alfabesi kullanması bana ilginç geldi. Tabii ki bunda bir sürü faktör olabilir. Aliye Hanım'ın Latin Alfabesi'ni bilip bilmediğinden haberim yok. O olabilir. Açıkçası başka da bir şey gelmiyor aklıma. Çünkü kızı Filiz Ali'ye yazdığı ufak mektup veya notlarda da istisnasız Latin Alfabesi kullanmış.

SeGe'nin Goodreads'teki yorumunda belirttiği gibi ilk dönemlerinde sürekli sevgi ön plandayken zaman ilerledikçe geçim sıkıntısı asıl konu halini alıyor. Tüm bunlara rağmen eşine (ve kızına) olan sevgisini belirtmeden, onları öpücüğe boğmadan biten tek bir mektubu yok. Mükemmel!

Her ne kadar mektupları inceliyor olsak da ki bu Sabahattin Ali'nün günlük konuşma diline en yakın metin demek oluyor benim gözümde, altı çizilecek bir sürü yer var. İnsanda edebi kişilik olmayagörsün, hayatı bambaşka görüyor demek ki.

Yazıya yine Sabahattin Ali'nin sözleriyle son vermek istiyorum. Hazır mektuplarında kitap okuma ile alakalı bir yer gözüme çarpmışken paylaşmadan edemem takdir edersiniz ki. Hadi beni geçin, bari Sabahattin Ali'ye kulak verin diyorum. Hoşça kalın.

"Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin."
 

11 yorum:

  1. Sabahattin Ali can, canan. Onun dilindeki sadeliği, samimiyeti ayrı seviyorum. Çok farklı bir tadı var kaleminin. Son alıntı da inanılmaz. Herkese lazım kitapları birlikte sevebileceği biri. Sabahattin Ali okumayalı baya oluyor. 1984'ü bitirip kendimi kitapçıya atsam iyi olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen de yine pek güzel yorumlamışsın. Emeğe saygı duymadan çıkmışım. Saygılar efenim.

      Sil
    2. Teşekkür ederim efenim.

      Sen çoktandır yazmıyorsun ama. Çok yoğunsan demek ki... Tutunamayanlar için elbet bir gün yazacaksındır diye düşünüyorum. 1984 de keza öyle, onun hakkında da yazmadan durabileceğini zannetmiyorum. Geç olsun güç olmasın. Bekleriz.

      Sil
    3. Hayattan koptum, koparıldım. Neler birikti yazılacak, keza okunacak da öyle.. Olacak ama inandım.

      Sil
    4. İnandıysan eninde sonunda olur. Bekleyelim görelim.

      Sil
  2. Eğer ki yanılmıyorsam Cemal Süreya'nın onüçgününmektupları kitabının önsözünde -bir saniye hemmen kontrol ediyorum- evet yanılmıyormuşum, heh işte orada; Erdal Öz mektuplarla ilgili en güzel açıklamaları yapmış bence. Ve, ünlü kişiler mektuplarının elbet gün ışığına çıkabileceğini bilir o bilinçle yazarlar, demiş. Beni bu mektupları okurken rahatlatan yegâne şey budur efendim. Her mektup okuyuşumda bunu hatırlarım. Aslında nasıl da bencilim, kendime bahaneler üretiyorum değil mi? :)
    Bol okumalar olsun!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamam ama o çok daha kötü. Yani ünlü olunca en sevdiğime bile içimden geçeni söyleyemez olacaksam batsın öyle ün. Ün de ne biçim kelimeymiş, soğudum şu an. Cümlede çok eğreti duruyor.

      Yine de beni aydınlattığınız için teşekkür ederim. Bol okumalar olsun! :)

      Sil
    2. Yazının tamamını okursanız aslında tam olarak da öyle demek istememiş. Yani içinden geçenleri yazamazlar anlamı çıkarmıyorum ben, daha çok onların bu mektupların yayılacağını bildikleri düşüncesi rahatlatıcı olan demiştim. Bunun onları kısıtladığı ya da kastığı düşüncesi elbette üzücü, öyle düşünmek istemiyorum.:)

      Sil
    3. Heee, tamam, şimdi sizi anladım. Evet, orası öyle o zaman ama bence yine de kısıtlama payı da olur bunun ister istemez. Ben bile tanınan birisi olmadığım halde bloğumda istediğimi yazamıyorum, ondan sonra bir sürü soru falan, kim uğraşacak? Ünlü olmak da çekilir çile olmasa gerek demek ki. :)

      Sil
  3. Illaki her konuya muhalefet olmalıyım yoksa catlarım. Eğer ki yazar, oyuncu, şarkıcı gibi bilindik birilerinin beğendiğim bir yönleri olursa başka yönlerini öğrenmeye çabalamam.
    Sesini mi beğendim? Klip izlemem sadece dinlerim. Oyuncu mu? Şarkı söyleyebilir ama kitap yazamaz.

    Böyle saçma takıntılarım var. Tanımaya çalışırsam beğenmediğim bir yanı çıkar soğurum diye korkuyorum. Bu yüzden bu kitabı merak etsemde okumaya cesaret edemiyorum. Tüm kitaplarını okuyup ondan sonra mı okusam :) keyifli okumalar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hımm, değişik bir takıntı, beğendim. :)))

      Bu, aslında bir kitap değil. Tüm kitaplarını kendisi kitap olsun diye yazmış ama bu mektupları o niyetle yazmamış. Hani okusanız da okumasanız da edebi kimliğine bir zarar vermeyecektir bence. Karar sizin olsun, nasıl isterseniz.

      Keyifli okumalar. :)

      Sil