Arkaplanda 12 Eylül dönemi, ön planda ise aşk. Aşk sayısınca defter, Suzan Defter.
Daha önce Taş-Kağıt-Makas'ta yer alıyormuş Suzan Defter ama yayınevi tek başına çıkarmış sonra. Güzel bir kitap. En güzel yanı tabii sıradışı kurgusu. Eminim birçok kişi (ben dahil) Allah Allah, yanlış mı basmışlar sayfaları diye düşünmüştür ilk başladığında. Biri erkek biri kadın iki karakterin karşılıklı günlükleri ve bu günlükler vasıtasıyla geçmişlerini de okuduğumuz bir metin Suzan Defter.
Kurgusunun güzelliği şu ki önce tek, sonra çift sayfaları okutuyor size belli aralıklarla. İlginç, değil mi?
Karakterlerden birisi Ekmel Bey, diğeri Derya. Derya Hanım değil mesela, Derya. Okurken onunla daha yakın olmamızı istemiş sanki Ayfer Tunç. Ekmel Bey ile aramda mesafe varken Derya ile yokmuş gibi hissettim. Sanırım onun öyküsü ve anlattıkları beni daha çok etkiledi.
İlginç kurgusu gereği karakterleri birbirlerinin gözünden okuyoruz; ancak daha da ilginci bazı anıların çarpıtılması. Bu ne demek? Mesela Ekmel Bey kendi günlüğünde başına saksı düştüğünü (örnek bu, öyle bir şey yok) yazıyor, aynı gün Derya kendi günlüğünde diyor ki Ekmel'in anlatmasına karısını kızdırmış ve kafasına saksıyı yemiş. Gibi gibi... Benim varsayımım anıyı dinleyenin günlüğünde yazanın doğru olduğu yönünde. Yani sonuçta o dinlediğini yazmıştır. Peki, olayı yaşayan neden yanlış halini yazıyor kendi günlüğüne o zaman? Burada bir akıl oyunu varsa hoşuma gitmedi; çünkü oyunu çözemedim. Benden zeki insanlardan bazen pek hazzetmeyebiliyorum. Pek zeki olmadığımı göz önüne alırsak genel olarak insanlardan hazzetmediğimi de söyleyebiliriz demek ki.
Bu iki arkadaşı karakterleri açısından incelediğimizde Ekmen Bey'in sürekli 'BİR HAYAT NEDİR', hayatta nasıl bir iz bırakırız, bırakabilir miyiz vb. konular ile kafasını meşgul ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla ailesini anlatırken daha mantıksal cümleler kuruyor. Derya'nın ise varı yoğu abisi ve abi sevgisi olduğu için anlattıkları daha duygusal. İyi de Suzan kim o zaman?!
Suzan, Derya'nın abisini seven, çok seven, aşırı seven sevgili. Bahtsız bir isim. Zaten kitabı kitap yapan da Suzan(lar)'ın bir yerlerde vakti zamanında olsun, şimdi olsun, gelecekte olsun yaşamaya devam etmeleri. Kitap, Suzan sayesinde yazılı bir eser olmaktan çıkıp nefes alıp veren bir organizmaya dönüşüyor.
Aklıma gelmişken ekleyeyim, bu kitabı seven Başucumda Müzik'i de sever. Hatta onu daha çok sevebilir de.
Son olarak da malum, yarın Ramazan Bayramı, herkesin bayramı mübarek olsun. Hoşça kalın.
- Eskici beni süzdü, ömrüme ömür biçti.
- Kim bir defterde benim adımı geçirmek lüzumunu hisseder ki?
- O anlayabilecek, ben anlatabilecek olsaydım, benim gibi adamların cenneti olurdu dünya.
- Öğretmenin değilse bile, anlamanın bir yolunun yazmak olduğunu küçük yaşta keşfettim.
- Eriyorum, çürüyorum, hayatım bataklık gibi, dibe çekiyor beni desem sana, o manasız soruyu bile sormazsın: neden? Hemen teşhisini koyarsın: rahat batıyor sana.
- Saçmalama baba kül samandan iyi mi?
İyi, çünkü külün bir geçmişi var, bir zamanlar ateşmiş hiç olmazsa. - "İnsan ölmek istiyor," dedi neden sonra.
"Kasvetten mi?"
"Kederden." - "Belki de bir türlü yaşamadığımız için bu kadar büyüdü aşk," dedi, "aslında kısa bir şeydi, zamana yayıldı."
Ayfer Tunç seviyorum , bu kitabını da sevmiştim ve aslında evet başucumda müzik te severim :D Dünya Ağrısını şiddetle tavsiye ederim :) Bu arada bayramınız kutlu olsun efem , :D
YanıtlaSilOnu da okunacaklar listeme ekleyeyim o halde. Baktığım kadarıyla epey beğenilmiş o da.
SilTeşekkürler, iyi bayramlar efem. :)