8 Temmuz 2015 Çarşamba

Hasan Ali Toptaş - Ölü Zaman Gezginleri

"Caddeden gelip geçen insanlara bakarken, hiçbir şey bitmiyor, diye mırıldandım. Hele geçmiş, hiç bitmiyor. Herkes geçmişini çoğaltıyor sürekli."

Epeydir okumak istediğim bir yazardı Hasan Ali Toptaş. Öyküleriyle başlayayım dedim. Kesinlikle sakin kafayla okunması gereken birisi, onu anladım.

Kelimeleri çok kalabalık ve karmaşık kullanıyor. Yok, bu, demek istediğimi karşılamadı aslında. Bi daha deneyeyim. Karakterleri çok karışık kişiler. Hayalle gerçek, geçmişle gelecek birbirine girebiliyor. Ve muhakkak her öykünün sonunda bir şekilde kafanızı çeliyor. Özellikle Yabu çok fena mesela. Acı mı acı bir sonu var. Aslında sonunda olan şey çok güzel ama işte Yabu'yu mahvediyor. İnternette gördüğüm kadarıyla Yabu'yu 2013 basımlı Heba kitabında yine kullanmış Toptaş. Merak ediyorum çok fena.

Kitaptaki öyküler iki kısma ayrılmış: Ölü Zaman Gezginleri ve Yoklar Fısıltısı. Aslında iki kısma ayrılmış demek doğru olmayabilir. Bu ikisi esasen iki farklı öykü kitabıymış bildiğim kadarıyla. Toptaş'ın yazarlığının ilk yıllarında eserlerini bastırmak için çeşitli zorluklar çektiği biliniyor. Sonradan iki kitabı beraber basmaya başlamış demek ki. 90'lı yılların henüz başında yazılmış bu öyküler. Tabii o zamanlar matbaa bugünkü kadar gelişmemiş, zor yani her önüne geleni basmak.

Kitaptaki çoğu öyküyü, sonunu okuduktan sonra bir daha okumak istiyor insan. Bunun sebebi öykünün sonunun sizi ters köşe yapması değil de kafanızı karıştırması biraz. Bence öyle yani en azından. Lan şimdi ne oldu, nasıl yani demedim değil birkaç öykünün sonunda. İşte bunlar hep kelimelerin gücü adına gerçekleşen birtakım doğa olayları, ünlemler, nidalar vs.

Ölü Zaman Gezginleri kısmında kitaba ismini veren öykü dışında Gökyüzü Gri'yi, Yoklar Fısıltısı kısmında da tabii ki Yabu ile Sümbüller Sen Kokar'ı bir ayrı beğendim. Benim sinemada çok ama çok hoşuma giden iki şey vardır; birisi tek çekim uzun sekanslar, birisi de kameranın hareket ederek cam, pencere vb. nesnelerden geçmesi (dış mekanda çekime başlayın mesela, oyuncu merdivenleri çıkarken kamera da ikinci kata doğru yükselsin ve eve ya da odaya girince kamera da camdan girsin sahne kesilmeden; bunun gibi). Bunu neden söyledim? Hasan Ali Toptaş'ın yaptığı bence edebiyatta bu pencereden geçme işi çünkü. Karakterin kafasının içinde bir tur attırıyor size. Ardından da def ediyor o kafadan. İçeride kalsanız belki de daha iyiydi. Dışarıdayken meraktan kuduruyorsunuz çünkü. Belki de ben abartıyorumdur her zamanki gibi. Sanki yapmadığım şey...

Bu kadar ciddi bir kitabı bu kadar lakayt bir şekilde anlattığım için kendime kızıyorum aslında. Ciddi kitaplar hakkında yazarken böyle olabiliyorum. Herhalde ne yapsam hakkını veremeyeceğimi bildiğimden ellerim ayıp olmasın diye bazı tuşların üzerinde geziniyor ve ortaya bu tip yazılar çıkıyor. Kafam hala kitapta çünkü. Yabu ile Suriye sınırındayım şu anda. Hava sıcak mı sıcak...

Yaşayan en değerli yazarlarımızdan Hasan Ali Toptaş'ın ellerine sağlık. Diğer kitaplarını da mutlaka okumak niyetindeyim. Bence siz de okuyun. Ve kalın sağlıcakla.

"Her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık."
 

2 yorum:

  1. Hasan Ali Toptaş'ı ne çok seviyorum belli değil. Çağdaş Türk Edebiyatına çok mesafeliyim, önyargılıyım bir de. Fakat birkaç yıl önce Altın Portakal'da Gölgesizler'i izleyip "Nasıl nasıl? Kitap uyarlaması mıymış bu? Türk mü hem de?" dedikten (ve iki kitabını okuduktan) sonra tüm külliyatı okunacak yazarlar listeme girdi Toptaş. Sıradaki kitabı bu olsun madem, bir dahaki toplu alışverişimde alayım. ^_^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gölgesizler'i ben de çok duydum. Acayip merak ediyorum. Ama ben filmi olduğunu bilmiyordum. Vay arkadaş... İki katı merak ediyorum artık. Benim de şu anda elimde Yalnızlıklar isimli şiirsel metinlerinden oluşan bir kitabı daha var. Onu okuyunca sıradaki siparişe Gölgesizler'i eklerim. Ah bir de şu gözü kör olasıca ön yargılarımız... :)

      Sil